Yusuf Emir Işık
Tarihe baktığımız zaman bir ülkenin denizde hakimiyet kurmadan küresel askeri statüsünü korumasının imkansız olduğu karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, denizaltı kullanılmadan su üstü gemilerinin denizde hakimiyet kurmasının imkansız hale geldiği görülmektedir. Günümüzde denizaltıların kullanımı sadece deniz operasyonları ile sınırlı değildir. Denizaltılarının artan seyir ve balistik füze yetenekleri denizaltılarını, stratejik bir taarruzun önemli bir parçası haline getirmiştir. Bir çatışma ortaya çıkmadan önce bile, bir denizaltının tespit edilmeden bir bölgeye askeri güç konuşlandırma yeteneği ve barış durumunda topladığı istihbarat bilgiler stratejik olarak paha biçilmezdir. Denizaltıların bu kadar önemli ve stratejik hale gelmeleri ise farklı Denizaltı Savunma Harbi (DSH) (Anti-submarine Warfare/ASW) konseptlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı’nda DSH
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte denizaltılar harp sahasında aktif olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bahse konu yıllarda teknolojinin yeteri kadar gelişmemesi ise denizaltılarının tespit edilmesini zorlaştırmaktaydı. DSH kapsamında örnekler incelendiğinde karşımıza ilk olarak denize gerilen ağlar çıkmaktadır. Dönemin şartları gereği fazla derine dalamayan denizaltıları, deniz içerisine gerilen bir ağ yardımı ile tespit edilip imha edilmeye çalışılmıştır. 1917 yılının Mayıs ayında ABD Denizcilik Departmanı tarafından yayınlanan “Notes on Anti-submarine Defenses” raporuna göre DSH kapsamında kullanılan ağlar genellikle yaklaşık 20 ton kopma gerilimine sahip 2 1/2-inç çevre özel takviyeli esnek çelik telden yapılmaktaydı ve deniz suyunun hareketine direnmek için üretim sırasında özel olarak yağlanmaktaydı. Ancak denizaltılarının veya torpidoların ucuna sivri ve kesici bir cismin takılmasıyla bu önlem kolayca bertaraf edilmekteydi. Bu sebepten dolayı donanmalar, sualtı bombaları, düşman periskobunu kör etmek için denize boya veya yağ püskürtmek, bazı kuş ve deniz canlılarını eğitmek ve denize sıra sıra engeller dizmek gibi farklı yöntemler de denemişlerdir.
İkinci Dünya Savaşı’nda DSH
İkinci Dünya Savaşı ile birlikte gelişen teknolojiler harp sahasını etkilediği gibi DSH’ye de yön vermiştir. Bu bağlamda havacılığın geldiği nokta sayesinde uçaklar, DSH kapsamında daha aktif kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca gelişen sonar teknolojileri ile birlikte ülkeler eskiye göre daha derine dalabilen denizaltılarını tespit edip avlamaya çalışmıştır. Donanmalar tarafından kullanılan aktif sonarlar ile birlikte düşman denizaltılarının akustik izleri tespit edilebilir hale gelmiştir. 2. Dünya Savaşı boyunca DSH kapsamında Müttefik Kuvvetleri’nin Mihver Kuvvetlerine karşı daha başarılı olduğu gözlemlenebilmektedir. Bu başarının arkasında Mihver Kuvvetlerinin şifreli haberleşmesinin (Enigma) çözülmesinin önemli rolü bulunmaktadır. 1943 yılının Haziran ayında ABD Kongre Üyesi Andrew Jackson May tarafından yapılan talihsiz açıklama ise mevcut durumu değiştirmese de ABD Donanması’nda derin bir hasar bırakmıştır. Pasifik’te bulunan bir ABD üssünü ziyareti sırasında basın açıklamasında bulunan May, Amerikan denizaltılarının Japonların fark ettiğinden daha derine dalabildiğini ve bu sayede Japonlara karşı üstünlük kurduğunu belirtti. Bazı gazetelerin bunu manşetlerine taşıması üzerine Japonlar, I. Dünya Savaşı’ndan beri kullanılan Sualtı Bombalarını daha derine yerleştirmeye başladı. Talihsiz açıklamanın ardından 10 adet denizaltının batırıldığı ve 800 denizcinin öldürüldüğü tahmin edilmektedir. (Bu sayı II. Dünya Savaşı boyunca ABD’nin kaybettiği denizaltılarının beşte birini oluşturmaktadır.)
Denizaltı Savunma Harbi’nin Dünü Bugünü ve Yarını çalışmasının tamamı Defence Turk Dergi 10′uncu sayısında.
Defence Turk Dergi’ye online ve basılı olarak erişmek için tıklayınız.
Soğuk Savaş ve Günümüz
II. Dünya Savaşı’nın bitimi ile birlikte devletler, yeni bir güç yarışına girmişlerdir. Bu yarıştan nasibini alan denizaltıları daha sessiz, daha atik, yüksek manevra kabiliyeti ve daha derine dalabilme gibi özelliklere sahip olmuştur. Bu kapsamda seyir ve balistik füze fırlatma yeteneğine sahip denizaltıları sahada önemli bir güç çarpanı olmuştur. Soğuk Savaş sürecinde geliştirilen pasif sensörler ise denizaltılarından bilinçli veya bilinçsiz olarak yayılan dalgaları ve sinyalleri tespit etmek için kullanılmıştır. Denizaltının dışındaki hidrodinamik bozulmalardan kaynaklanan ve denizaltı içerisinde gerçekleşen makine operasyonlarından dolayı oluşan sesleri tespit edebilen pasif sonarlar sayesinde düşman denizaltıları daha erken tespit edilebilir hale gelmiştir. Bu bağlamda aktif sonar sinyallerinin iki yönlü bir yolculuk yapması gerekmekte ve bu durum tespit süresini pasif sonarlara göre iki kat artırmaktadır. Ancak denizaltılarının giderek daha da sessizleşmesi pasif sonarların etkilerini azaltmaktadır. Ek olarak okyanusta gerçekleştirilen sondajların ve büyük yük gemilerinin sayısının artması ortam gürültüsünü artırmakta ve pasif sensörlerin efektif çalışmasına zarar vermektedir. Ancak bazı uzmanlara göre bu durumun asıl nedeni bilgisayar işlemcilerinin ortamdaki küçük değişiklikleri görmek için gereken ayrıntılı modelleri çalıştırmak için çok yavaş olması. Uzmanlara göre bu sorunun çözümü ise “Big Data’da” saklı.
Günümüzde denizaltılarının tespiti akustik yöntemlerin dışında elektromanyetik düzensizliklerin tespiti, termal düzensizliklerin tespiti, su altı yaşamının takibi, nükleer denizaltılarından yayılan kimyasalların tespiti ve denizaltının hareketi sonucu oluşan hidrodinamik yer değiştirme etkilerinin takibi ile yapılabilmektedir.
DSH’nin Yarını
İnsansız sistemler farklı coğrafyalarda gerçekleşen muharebelerde aktif olarak yer almaya başlamıştır. Bu bağlamda insansız sistemlerin DSH özelinde de kullanımları gündemdedir. İnsansız deniz, hava ve sualtı araçlarının DSH kapsamında kullanımı donanmalara önemli bir yetenek sağlayacaktır. ABD tarafından 2016 yılında test edilen Sea Hunter, bu tarz sistemlerin gelişimi için önem arz etmektedir. Yapılan testler kapsamında Sea Hunter’ın dizel-elektrikli denizaltıyı 3.2 km mesafeden tespit edebildiği aktarılmaktadır.
Yazının devamı için lütfen giriş yapın veya kaydolun