Dr. Alper Özbilen, Türk savunma sanayiinin önündeki tehlikelere değindi.
PAVO Group Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Alper Özbilen, Türk savunma sanayiinin önündeki tehlikelere değinen bir yazı kaleme aldı. Özbilen’e göre teknolojik gelişmelerin, bağımsızlık ve egemenlik gibi ulusların kaderini tanımlayan kavramlarla birlikte anılması birkaç istisnadan ibaret değil. Farklı tarihsel kökenlere, önceliklere ve teknik kabiliyetlere sahip aktörler, yerli teknolojilerini korumak ve güçlendirmek adına büyük bir yarış içerisinde. Oldukça geniş bir kapsama sahip olan bu yarış, kimi ülkeler için mevcut statülerini korumanın temel bir dayanağı iken geriden gelen kimi ülkeler için ise küresel güç dengesini lehlerine çevirebilecekleri hızlı bir gelişim alanı konumunda. Konuyla ilgili olarak Özbilen, şu ifadeleri kullanmakta:
“ABD’nin Çin’e yönelik “casusluk” iddialarının merkezindeki telekomünikasyon sektörü, teknoloji yarışının ilk önemli yansımalarının gözlendiği alanlardan biridir. ABD yönetimi, veri ve iletişim trafiğinin Çin tarafından kontrol edilmesi ve yavaşlatılması riskinin önüne geçilmesi adına çeşitli sınırlandırmalar uygulamaya koymuştur. Bu süreçte anılan en temel husus Çin’in, bilinçli ya da bilinçsiz biçimde oluşan “backdoor”larla, ABD verilerine yetkisiz erişim kanalları elde edebilecek olmasıdır. 5G’nin daha büyük miktarda verilerin işlenmesini mümkün kılacak olması ve bu durumun, küresel ekonominin her bir bileşeni üzerinde önemli etkiler doğuracağı gerçeği ise ABD için söz konusu riskin önemini daha da belirginleştirmiştir.
Ağ güvenliğine ilişkin riskler, risk koşullarını bütünüyle açıklamak için yeterli değildir. Hem bireysel yaşantı hem de kurumsal süreçlerin ayrılmaz bir parçası olan telekomünikasyon sektöründe, herhangi bir küresel tekele bağımlı kalınması oldukça önemli bir risk unsurudur. En temelde bu bağımlılık; kritik öneme sahip bilgi ve iletişim kabiliyetlerinin, doğrudan veya dolaylı ambargolar karşısındaki hassasiyetini artırmaktadır. Ağ mimari değişikliklerinin zaman ve finansal maliyetleri içermesi, söz konusu riskin seviyesini belirginleştirmektedir.
Teknolojik bağımlılık döngüsüne bir kez girilmesi, geri dönüşü oldukça zor bir yolculuğun başlamasına neden olmaktadır. Yine bu süreç teknolojiye, çıktılarının ötesinde anlamlar yüklenerek teknolojik kazanım iddiası uğruna kurumların yeni satın alım kararlarına zorlanmasına da neden olmaktadır. “Dijital fetişizm” olarak adlandırılabilecek bu hal, telekomünikasyon sektöründe daha da zorlayıcı koşullar oluşturabilmektedir. Ayrıca bir analiz konusu olmakla birlikte 5G’ye geçiş sürecinde bu hususa özellikle dikkat edilmesi gereklidir. Bireysel yaşantıdan ziyade endüstri açısından kritik olan bu teknolojide, “hadi biz de 5G’ye geçelim” gibi hızlandırılmış ve popülist bir yaklaşımla 5G altyapısının bütünüyle yabancı teknoloji tekellerine emanet edilmesi Türkiye için makul çıktılar doğurmayacaktır.”
Ek olarak Özbilen, ABD ve Çin arasındaki yarışın telekomünikasyon sektörünün bilgi ve iletişim alanında oluşturduğu stratejik etki ve önemin fark edilmesi bakımından son derece mühim olduğunu ifade etmekte. Ek olarak ulusal başarı hikayesini kendi çıkar ve öncelikleri doğrultusunda oluşturmak isteyen ülkelerin bu iki aktörden birini seçmesi; ağ güvenlik risklerinin azalması ya da maliyet etkin altyapılar inşa edilmesi gibi bir sonucu doğurmayabileceğini ifade eden Özbilen, ağın bütününü yerli teknolojiler üzerinden karşılamak ise uygulanması pek de mümkün olmayan ve gerçekleşse dahi verimsiz sonuçlar doğuracak bir hedef olduğunu belirtmekte. Özbilen’e göre bu hususta asıl önemli olan ise;
- Katma değerli alanlarda Ar-Ge ve inovasyon faaliyetleri yürütmek,
- İç pazarda tek hakim haline gelmek adına aleni biçimde adil olmayan ticari koşullar sunan aktörlerin politikalarının karşısında durmak,
- Karşılıklı faydaya dayanan küresel işbirlikleri oluşturmak ve
- Yerli teknolojiler ve yabancı teknolojileri adil biçimde kıyaslamaktır.
Ülkemiz, genç nüfusu ve telefon ve internet penetrasyon oranları ile telekomünikasyon sektörü için önemli ölçek ekonomisi fırsatları içermektedir. Özbilen’e göre bu gücü şu ana kadar yeterli biçimde kullandığımızı söylemek oldukça güç. Kapsama alanı, hız ve kapasite gibi göstergelerde başarılı olunsa da bunun arkasındaki güç maalesef yabancı teknolojilere son derece bağımlıdır.
Konuyla ilgili olarak Özbilen, “Bağımlılıkların; diplomatik, ekonomik, toplumsal ve askeri yansımalarından tedirgin olmak için zorlayıcı sonuçların ortaya çıkması beklenmemelidir. Aynı zorluklarla tekrar ve tekrar mücadele etmek durumunda kalmamak adına farklı alanlardaki deneyimlerimizi transfer etmek durumundayız. Bu kapsamda elektronik harp ve insansız sistemler gibi alanlarda geliştirdiği yeni ürün ve çözümlerle bölgesinde dengeleri değiştiren Türkiye’nin; bu alanlarda elde ettiği farkındalık, tecrübe ve bilgi birikimini farklı sektörlere yaymasının elzem olduğunu değerlendiriyorum.
Telekomünikasyon altyapılarında ileri Ar-Ge çalışmaları yürüten TELETAŞ’ın yabancı bir teknoloji sağlayıcısı tarafından satın alınarak bir satış-pazarlama ofisine dönüştürülmesi, sektördeki büyüklerimizin gözleri yaşlı biçimde anlattığı, acı bir tecrübe. Mevcut koşullar altında katma değerli çalışmalar ortaya koyan yerli bir şirketimizin yabancı rakibine satılarak yok edilmesinin tekrarlanacağını düşünmüyorum. Öte yandan bugün, yerli şirketlerin küresel tekellerin adil olmayan rekabet ve fiyatlandırma politikalarıyla rekabet etmek zorunda kalması ve bunun sürdürülemez doğası kaynaklı risklerle karşı karşıyayız.
Tam da bu noktada neyin “yerli ürün” olarak nitelendirileceğini de tekrar düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim. İleri kabiliyetlerden yoksun olmakla birlikte “yerli ve milli” olmayı bir satış-pazarlama stratejisi olarak değerlendiren aktörler, elbette yukarıda dile getirdiğim hassasiyetlerin bir parçası değil. Montaja dayalı, düşük katma değerli faaliyetleri birtakım evrak süreçleri doğrultusunda “yerli malı” olarak nitelenen yabancı şirketler de…
Yerli telekomünikasyon şirketleri, “yerli” ürün geliştirdiği onaylanan yabancı tekellerle de “yerli” bir rakibiymiş gibi mücadele etmek durumunda kalabilmektedir. Dünya çapında herhangi başka bir örneğinin bulunup bulunmadığından emin olamadığım bu süreç, devletimizin ve kurumlarımızın yerli ileri teknolojiyi güçlendirmek adına oluşturduğu desteklerden söz konusu yabancı tekellerin de faydalanabilmesine neden olmaktadır.
Küresel düzeyde telekomünikasyon altyapıları yaklaşık olarak beş şirketin tekelinde iken maalesef Türkiye’de bu durum çok daha zorlayıcı koşullar altında. Pazarın yarıdan fazlası şimdi “yerli malı” belgesi de elde eden Çinli bir küresel tekelin kabiliyetlerine bağlı.
Karşılıklı fayda ve bağlılığa dayalı adil küresel işbirlikleri yerine, bağımlılık döngülerine odaklanan tüm diplomatik, ticari ve akademik aktörler karşısında, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” ifadesini cesaretle söylenmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu yazı özelinde söylemek gerekirse; “Telekomünikasyon sektörü beşten büyüktür”.
Ülkemizin hikayesinin bir parçası olarak hareket eden şirketlerin küresel tekeller karşısında güç kazanması, ülkemizin geleceği açısından son derece kıymetli sonuçlar elde etmemizi mümkün kılacaktır.” ifadelerini kullanmakta.
İlgili Olarak
Defence Turk; güvenlik güçleri personeline, savunma sanayii kurum ve kuruluşları ile araştırmacılara savunma ve güvenlik alanında bilgi ve haber takibi hizmeti sağlamaya adanmış bir platformdur.