Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (BAUDEGS) Ermenistan’ın son çatışmalarda işlediği savaş suçuna yönelik çalışma yaptı.
Uluslararası İnsancıl Hukuk (International Humanitarian Law)’un teamül kuralını oluşturan 130.cu kural uyarınca, bombardıman saldırılarının, yöntemi veya aracı fark etmeksizin, sivillerin bulunduğu veya sivil nesnelerin yoğunlaştığı alanlarda yapılması yasaklanmıştır. EP I. md. 57 (a) uyarınca, orantılılık ilkesine göre, eğer bir saldırı durumunda sivillerin zarar görmesi ihtimali beklenen askeri avantajdan daha fazla olursa, o saldırıdan kaçınılmalıdır. Ayrıca, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’ne göre 1998 Roma Statüsü 8.maddesi uyarınca orantısız saldırılar savaş suçu sayılmaktadır.
1998 UCM Statüsünün 8. maddesi sivillerin kasten hedef alınmasını bir savaş suçu olarak değerlendirmektedir ve I. Protokol’ünün 85. maddesinin 3. fıkrası, sivillere yapılan direkt saldırıları I. Protokol’ün en ağır suçu olduğunu açıklamıştır. Cenevre Sözleşmesi EP I 48. maddesi uyarınca, “sivil mallar ile askeri hedefler birbirinden ayırt edilmeli ve buna uygun olarak operasyonlar sadece askerî hedeflere yöneltmelidirler”. Sivil mallar askeri hedef olarak değerlendirilmemeli ve çatışma sivil mallara zarar vermeyecek şekilde devam ettirilmelidir.
Ermenistan ordusunun, sivillerin yaşadığı köyleri yoğun şekilde bombalamasının ardından, siviller arasında ölüler ve yaralılar bulunmaktadır ve sivil yerleşim yerlerinin ciddi şekilde zarar gördüğü gözlemlenmiştir.
Ermenistan Başbakanı Paşinyan ve Danışmanı Vagharshak Harutyunyan’in panik ortamı yaratmak için sivil yerleşimleri bombaladıklarını açık bir şekilde ifade etmeleri, uluslararası anlaşmaların ihlalidir. UCM Statüsünün 8. Maddesi uyarınca, Ermenistan’ın sivilleri kasten hedef alması bir savaş suçudur.
Cenevre Sözleşmesi EP I 56. maddesi ve EP II 15.maddesi gereğince, sivil nüfusa ciddi zarar verecek tehlikeli barajların, nükleer enerji istasyonlarının, su kanalları gibi tehlikeli unsurları barındıran yapı ve tesislerin hedef olması “askeri hedef teşkil etseler dahi saldırıya hedef olmayacaktır” maddesi gereği kabul edilemez olarak ifade edilmektedir.
Önemli bir su deposu barındıran ve hidroelektrik santralinin bulunduğu Mingeçevir’e, Ermenistan ordusunun füze saldırısında bulunması, silahlı çatışma hukukunun ağır bir ihlalidir.
Böylece, 27 Eylül tarihinde Azerbaycan sivil halkına ve sivil yerleşim yerlerine yoğun bir şekilde saldırılar başlatan Ermenistan, uluslararası anlaşmaları hiçe saymıştır ve savaş suçları işlemiştir. Ancak bütün bunlara rağmen, uluslararası toplumda kendini mağdur göstermeye çabalamaktadır. İşgal ettiği topraklarda sözde bir “varoluş savaşı” verdiğini iddia eden Ermenistan, AİHM’sine 6 Ekim tarihli geçici bir tedbir kararı aldırmıştır. Hukuki dayanaktan tamamen yoksun olan bu karar, AİHM’sinin “taraflı bir tarafsızlık” minvalinde bu kararı aldığı düşünülmektedir. Bu nedenlerle, AİHM’sinin yalnızca Ermenilerin haklarını korumakla değil, tarafsız ve siyasi saiklerle hareket etmeden, Azerbaycan Türklerinin de haklarını gözetmesi ve bu geçici tedbirleri Ermenistan aleyhine almasını için başvurulabilir.
Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi
Hocalı Katliamı’nın Savaş Hukuku Bakımından İncelenmesi
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorunu, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği coğrafyasında çıkan ilk ve en uzun süren silahlı çatışmadır. Bu çatışmalar içinde 25-26 Şubat 1992 tarihlerinde Hocalı’da gerçekleşen olaylar; silahsız ve savunmasız sivillerin Ermeni askerler tarafından öldürülmesi bakımından ‘’insanlığa karşı suç’’ ve ‘’savaş suçu’’ niteliğindedir. 181 cesedin bilirkişilerce incelendiği adlî tıp raporları ve gerek Azerbaycan gerek Ermenistan tarafından tanıkların ve yetkililerin beyanlarıyla kayıtlara geçirilen birçok belge ışığında değerlendirilecek olursa, bu olaylar açıkça bir soykırım suçu teşkil etmektedir.
Savaş Hukuku’nun temel ilkelerinden ‘İnsaniyet İlkesi’ kapsamında çarpışanların gereksiz acıya sebep olan silah, mermi veya maddeleri kullanmaları yasaklanmıştır. Savaş Hukuku, sivil nüfus, silahlı güçler, savunmalı ve savunmasız alanlar, hava savaşı tekniklerinin gelişmesiyle askeri ve sivil hedefler arasında açık bir ayrıma dayanır. Sivil nüfusun sivil nesnelerin korunmasının amaçlanması ve çarpışan ve çarpışmayanlar arasında ayrım tesis edilmesi, devletlerin sivilleri hiçbir zaman saldırı konusu yapamayacakları, sivil-asker ayrımı mümkün değilse silahların kullanılmaması gerektiği hususu, Savaş Hukuku’nun temelini oluşturan ana ilkelerden biridir. İkinci ilke, çarpışanların gereksiz acı çekmelerine neden olmanın yasaklanmasıdır. Bu ilkenin uygulanması, tarafların kullandıkları silahların seçiminde sınırsız özgürlüğe sahip olmadıklarını gösterir. (1996 tarihli Nükleer Silahlar Danışma Görüşü: parag.78)
Öte yandan Hocalı’da; 1949 Cenevre Sözleşmeleri, Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmesi, Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi birçok sözleşmenin ihlâli kapsamına girecek nitelikte vukuatlar yaşanmıştır.
09.12.1948 tarihinde imzalanan ve 12.01.1951’de uluslararası hukuk açısından yürürlüğe giren Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. Maddesinde yer alan
a) Gruba mensup olanların öldürülmesi,
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihnî zarar verilmesi,
c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fizikî varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek,
d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak,
e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek
bentleri göz önüne alındığında ve tüm bu gerçekler doğrultusunda Hocalı’da yaşananlar; ulusal, etnik, ırsî veya dinî bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlendiğinin maddede tanımlandığı üzere soykırım kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.
İlgili Olarak
Geçmişten Günümüze Dağlık Karabağ Sorunu ve Ermeni Politikaları

Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi/ BAU DEGS
BAU DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı