13 Şubat 2020 Perşembe günü Savunma, Havacılık ve Uzay Derneği ve THK Üniversitesi iş birliği ile THK Üniversitesinde gerçekleştirilen Havacılık ve Uzay Söyleşileri-1 kapsamında havacılık ve uzay çalışmalarının önemli isimleri bir araya geldi.
Programda izleyici olarak konuyla ilişkili akademisyenler, kamu ve özel şirketlerin temsilcileri yanında THK Üniversitesi öğrencileri de yer aldı.
Söyleşi programı kapsamında yapılan konuşmalarda, önemli teknolojilerin üretimi konusunda örneklerle ülkemizin geldiği gurur verici seviyeden bahsedilirken, ülkemiz için gelecekte de kritik olan teknolojilerin milli olarak üretilmesinin gerekli olduğu vurgusu dikkat çekti.
Etkinliğin başlangıcında DASA Yönetim Kurulu Başkanı Rafet YAVUZ ve THK Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Nevsan ŞENGİL tarafından yapılan kısa açış konuşmalarıyla başlayan program, konusunda tecrübeli dört konuşmacının doyurucu sunumları ile devam etmiştir.

Halil TOKEL
Konu: Havacılıkta Uçak Bakım Sistemlerine genel bakış
Konuşmacı ülkemizin Uçak Bakım Sistemleri konusunda küresel rekabete hazır olduğunu, bu kapsamda THY Teknik firmasının dünyanın ilk on büyük firması içinde olduğunu ifade etti. Ayrıca THY Teknik firmasının uçak galleyi, uçak koltuğu/kabin içi ekipmanları ve uçak kabin içi eğlence sistemlerini (Ife) yerli ve milli olarak alt şirketleriyle üretmeye başladığını ifade etti.
Bunlara ilaveten THY Teknik firmamızın ülkemizin sanayiisi ile koordineli olarak diğer havacılık ürünlerinin yerli ve milli olarak üretilmesinde öncü bir rol üstlendiği ve böylece pek çok ürünün şimdiden yerli ve milli olarak üretiminin sağlandığı, konuşmacı tarafından ifade edildi.
Savunma Sanayii ve Havacılığın ülkemizin bağımsızlığı açısından olmazsa olmaz bir önemde olduğu, bu konudaki yerli ve milli üretimin vazgeçilmez olduğunu ve Türkiyenin tam bir seferberlik ruhu ile bu alandaki eksikliklerini en kısa zamanda tamamlayabileceğini, bunun için gereken her şeyin mevcut olduğunu ifade etti. Özellikle son dönemde bu alanda çok yoğun ve etkin bir çalışmanın yapıldığını, önceki kayıp yılların telafi edileceğini belirtti.
Türkiyenin dünyanın en ileri savunma sanayii ve havacılık ürünlerini, havacılık geçmişindeki Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ, Tomtaş, Türk Hava Kurumu gibi başarılı ama sürdürülemeyen örnekleri dikkate alındığında, gerçekleştirebileceğini anlattı. Bir bütün olarak milli üretim icin motivasyonu düşük gençlerimizin motivasyonunu yükseltmemiz gerekiyor, ifadesinde bulundu.

Muzaffer KAHVECİ
Konu: Uydularla konum belirleme ve navigasyon sistemleri (GNSS) ve Türkiye açısından önemi
Uydularla küresel konum belirleme ve navigasyon sistemi ilk olarak ABD tarafından “GPS” adıyla 1970’li yıllardan itibaren askerî amaçlı olarak kullanılmaya başlanmış olup, 1980’li yıllardan itibaren sivil ve bilimsel kullanımlara açılmıştır. ABD’nin GPS ile yakalamış olduğu bilimsel ve askerî stratejik başarılar diğer gelişmiş ülkelerin de ilgisini çekmiş, bunun sonucunda farklı ülkelere (Rusya, AB, Çin, Japonya, Hindistan) ait yeni uydu sistemleri geliştirilerek kullanıma girmeye başlamıştır. Bu ülkelere ait uydu sisteminin farklı isimlerle (Glonass, Galileo, Beidou vb.) yaşantımıza girmesiyle bunlara genel olarak “GNSS” adı verilmiştir. GNSS artık yalnızca navigasyon ve askerî amaçlı değil günlük yaşantımızın hemen her aşamasında kullanılan, dünyanın her yerinde ve her zaman, gerçek zamanlı ve yüksek doğruluklu konum, hız ve zaman belirlenmesine olanak veren bir sistem hâline gelmiştir.
Bu sistemler kullanıcıya her platformda kolaylık sağlayan faydalı ve aynı zamanda da olmazsa olmaz sistemlerdir. Bu husus dikkate alındığında, özellikle Türkiye gibi jeopolitik açıdan önemli coğrafyalarda bulunan ülkenin millî bir konum belirleme sistemine sahip olması özel bir öneme sahiptir.

Nazlı CAN
Konu: Uydularla konum belirleme ve navigasyon sistemlerinin siber güvenliği
GNSS ile ilgili bir diğer husus ise özellikle şifreleme ve kimlik doğrulama olmayan sivil sinyallerin bilhassa jamming (gerçek sinyali bastıracak kuvvette hatalı bir sinyal yaratma) ve spoofing (saldırganın kullanıcının sistemine veya bilgisine kullanıcının kendisiymiş gibi davranarak yetkisiz erişimde bulunması) tehditlerine açık olmasıdır. Söz konusu riskler hataen ya da farkına varmadan gerçekleşebileceği gibi kasten de saldırı maksatlı olarak meydana gelebilir. Örneğin 2012 yılında Kuzey Kore tarafından gerçekleştirilmiş olan ve 16 gün süren siber saldırıların neticesinde Güney Kore’de 1000’in üzerinde uçak ve 200’ün üzerinde gemi etkilenmiştir. Spoofing veya jamming saldırılarının çok düşük bir maliyetle dahi gerçekleştirilebilir olması ise kaygı verici bir durumdur. Bu durumu örneklendirmek amacıyla 2013 yılında Teksas Üniversitesi tarafından gerçekleştirilmiş olan deneyde sadece 1000 USD kadar bir maliyetle hem 65 metrelik bir yat rotasından çıkarılmış hem de bir insansız hava aracının kontrolü ele geçirilmiştir. Bazense siber saldırılar dolayısıyla değil ancak sistemden kaynaklı sebeplerle de zarar doğabilir. Pek çok örnek vardır ki GPS tarafından yanlış yönlendirilen sürücüler kaza yapmış ve hatta zaman zaman da bu tür kazalar dolayısıyla hayatını kaybetmiştir. GNSS’nin yaygın ve hassas kullanım alanları karşısında gerek siber güvenlik risklerine gerekse sair risklere karşı kullanıcıların yeteri kadar korunmuyor oluşu kritik bir husustur. Bu nedenle de ülkemizde de GNSS altyapısını kullanmakta olan askerî ve sivil sistemlerin altyapısının yerli ve millî olması, gerek sivil gerekse askerî gereksinimlerin güvenliği açısından hayati önemdedir.
Bütün bu tehditlerin, sonunda ulusal güvenlik sorununa dönüşeceği bilinmeli ve buna göre politika ve projeler geliştirilmelidir.
GNSS, günümüzde ülkelerin askerî, siyasi ve teknolojik altyapılarında vazgeçilmez bir unsur halini almıştır. Buna karşılık söz konusu teknoloji gerek uluslararası gerek ulusal mevzuat anlamında halen yeteri kadar düzenlenmiş değildir. 1981’de Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü ICAO’nun Birlemiş Milletler’in İkinci Uzayın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı ve Keşfi Konferansı’na uluslararası sivil havacılığın gelişimi ile ilgili olarak her türlü sorunun tetkikinde, navigasyon amaçlı uzay teknolojisinin kullanımı da dahil olmak üzere kendisinin yetkili olduğuna dair doküman sunmasını takiben uluslararası mevzuat çalışmalarına başlanılmıştır. Her ne kadar bazı düzenlemeler yapılmış ve söz konusu teknolojinin sahibi olan ülkelerden Rusya ve ABD ile ICAO arasındaki yazışmalarla da bazı taahhütlerde bulunulmuşsa da GNSS altyapısına sahip ülkelerin hak ve yükümlülüklerini detaylı olarak düzenleyen, teknolojiyi kullanan ülkelerin egemenlik hakları, bireylerin özel hayatlarının gizliliği ve sair kaygılarına cevap veren bir uluslararası antlaşma halen yapılamamıştır.
Kullanım yerlerine bakıldığında, özellikle Türkiye coğrafyasına sahip bir ülkenin en azından bölgesel ve millî bir konum belirleme sistemine sahip olması için gerekli çalışmaların ivedilikle başlatılmasının yaşamsal öneme sahip olduğu söylenebilir.

Osman YALÇIN
Konu: Hava Harp Sanayiinde Devlet ve Özel Teşebbüs Girişimleri ve Yeniden Millileşme Sürecinde F-16 Projesi
İnsanlık tarihi kadar eski olan uçma duygusu, bolonlarla birlikte 18. yüzyıldan itibaren modern bilimin bir parçası haline gelmiş ve kısa zamanda da harp sahasının bir unsuru olmuştur. Havacılık sanayinin ve teknolojinin en son gelişmelerini kapsamıştır. Bu nedenle önemli gelişmeler genelde Batı Avrupa eksenli ortaya çıkmış ve havacılığın doğası gereği tüm dünyaya yayılmıştır.
Türkler havacılığa her zaman ilgi duymuşlar, Türk ve Müslüman bilim insanlarının alana önemli katkısı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu son yıllarında bütün dünyada adından söz ettiren ve harplerin sonucunu belirleyici bir rolü olan bu alanda önemli çalışmalar yapmış ve dönemine göre birçok önemli tedbirler almıştır.
Cumhuriyet’in kurucuları hür ve bağımsız bir devletin semalarının kendi ürettiği uçaklarla buluşmasının önemine inanan bir kadroydu. Bu yıllarda askerî havacılık, sivil havacılık, havacılık eğitimi, sportif havacılık, millî harp endüstrisi öne çıkmıştır. İlk millî uçak olan Vecihi K-IV imal edilmiş ve uçurulmuş, Nuri Demirağ uçak fabrikası kurmuş, Selahattin Reşit Alan ve Şakir Zümre alana önemli destekler sağlamışlardır. Diğer taraftan TOMTAŞ, Kayseri Tayyare Fabrikası, THK’nın kurulması, Türkkuşu’nun Kurulması, THK Uçak ve Uçak Motorları ile Ankara Rüzgar Tüneli Cumhuriyetin kuruluşundan 2. Dünya Savaşı sonuna kadar önemli havacılık sektörü çalışmalarıdır. 1950 sonrasında bir süre ihmal edilen havacılık sanayii karşılaşılan güçlükler sebebiyle 1970’lerin başında yeniden öne çıkmıştır. “Kendi Uçağını Kendin Yap” kampanyası, kuvvet vakıfları ve TSKGV ile endüstriyel girişimler bir çatı altında toplanmış ve daha güçlü ve kontrollü bir sistem kurulmuştur. Bu dönemde Türkiye’nin ihtiyacı olan millî bir uçağın Türkiye’de üretilmesi kapsamında 232 F-16 C/D uçağı üretilerek Türk Hava Kuvvetlerine teslim edilmiştir. Türk hava endüstrisi uzun süre birçok başarılı teşebbüslere rağmen sürdürülebilirlik noktasında istenen kurumsal yapılanmada bir bütünlük sağlayamadıysa da mevcutta bu sorunun üzerinden gelinecek önemli adımları atmış ve faaliyetini geliştirerek devam ettirmektedir. Şüphesiz ki esas olan; bir defada mükemmeli yakalamanın imkânsız olduğu gibi en iyiyi ararken iyileri kaybetmeme gerçeğinin farkında olabilmektir.

DASA Değerlendirmesi ve Sonuç:
Günümüzde sivil alanda da gerçekleştirilen birçok teknik gelişme ve inisiyatifin temel taşını oluşturan Türk Hava Harp sanayiinde geçmişten günümüze neler yaşandığını satır aralarıyla birlikte bilmek, bugün yaşadığımız ve tedbir alınmazsa yarın da yaşanacak olan çeşitli engellemeler ve sorunların önünü almak anlamına gelmektedir. Geçmişi doğru ve gerçek olarak bilenler, gelecekte aynı veya benzer hatalara düşmemek için büyük bir kazanıma sahip olmaktadır. Savunma Havacılık ve Uzay Sanayiinde atılacak adımlar sırasında, o adımları atacak olanlara geçmişte yaşananlar tam olarak belletilmedikçe boşa zaman ve kaynak kaybına engel olmak mümkün olmayacaktır. Bu noktadan hareketle savunma, havacılık ve uzay sanayiinde çalışmaya aday olan veya bizzat çalışanlar da dahil olacak şekilde bütün bir üretim ailesinin bu konuda eğitime tâbi tutulması ve bilinçlendirilmesi, ayrıca toplumun genel olarak belirli bir seviyede farkındalığa sahip olması için programlar yürütülmesinin gerekli olduğu değerlendirilmektedir.

Ülke bağımsızlığının savunma, havacılık ve uzay konularıyla olan ilişkisi özel ve çok önemli bir ilişkidir. Bu ilişkiyi ülkemizin bağımsızlığının garantisi olarak görmek gerekmektedir. Bu anlamda, bahse konu kritik teknolojilerin millî olarak üretilmesi Türkiye’nin en büyük öncelikleri arasında yer almalıdır. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerini de içine alacak şekilde bugüne kadar yapılan işler hafife alınacak çalışmalar değildir. Bu süreçte her dönem içerisinde, zamanının şartlarında samimiyetle ve çoğunlukla karşılık beklenmeden yapılmış, geleceğe ışık tutan ve bugün elde edilen altyapıyı oluşturmaya hizmet etmiş önemli işler bulunmaktadır. Bu dönemlerin hepsinde yapılan işler, ülkemizin birer kazanımıdır. Kurumsal hafızanın oluşturulması ve müteakip çalışmalarda da etkin olarak kullanılması için, bunları tamamlayıp hatalarını düzelterek gitmek gerekir. Bu konudaki projeleri bitirmek ve geleceği şekillendirip geride kalınmasını önleyecek yeni projeler başlatılmasını sağlamak öncelikli görevdir. Ülkemizin bulunduğu önemli jeopolitik konum dikkate alındığında siyasi mülahazalar bir kenara bırakılarak bu şartın sağlanması için el ele verip çalışmak ihtiyacı bulunmaktadır.
Uçak üretimi ve bakımı ile uydularla küresel konum belirleme ve navigasyon sistemleri de bu kapsamda önemli sistemler arasında yer almaktadır. Navigasyon ve konum belirleme sistemlerinin gerek askerî gerekse ticari alanda çok yaygın olarak kullanılması ve sadece belirli kaynaklar üzerinden sağlanabilen vazgeçilemez veriler olması, bu kaynakların istendiğinde veri hassasiyetinin değiştirilebilmesi, karıştırma yapılarak veri kaybına sebep olunabilmesi veya yanıltıcı veri kullanılarak kullanıcının aldatılması gibi sebeplerle güvenilebilirliği düşük sistemler olduğu görülmektedir. Bütün bu konuların ülkemizin egemenliği ve geleceğimizin şekillendirilmesinde hayati önemi bulunmaktadır. Ülke olarak güvenliğimizi riske atabilecek bu ve benzeri sistemlerin millî imkanlarla üretilmesi, bunun mümkün olmaması durumunda millî sistemlerin üretimi gerçekleşinceye kadar kullanılan sistemler içerisinde azami millî alt sistem ve tasarımların kullanılması hedeflenmelidir. Bu konulardaki projeler gözden geçirilmeli, güvenliğimize tehdit oluşturacak yabancı sistemler yerine millî projelerin süratle başlatılarak gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Bu konuların millî olarak gerçekleştirilmesi için her kademedeki kullanıcı, planlayıcı, tedarikçi, üretici personelin hassasiyet göstermesi gerektiği değerlendirilmektedir.
DASA Savunma Havacılık ve Uzay Derneği ile ilgili olarak:
DASA Savunma Havacılık ve Uzay Derneği Söyleşileri | I. Bölüm
Defence Turk Yayın Koordinatörü. Türk Savunma Sanayii özelinde; savunma teknolojileri, stratejileri ve politikaları araştırmacısı ve takipçisi.