“Büyük devletlerin savunma sanayiine yönelik yaklaşımları, yalnızca güvenlik politikaları açısından değil, aynı zamanda ulusal kalkınma stratejileri bakımından da stratejik önem taşımaktadır.”
Resul Çelik
Savunma teknolojileri, tarih boyunca yalnızca askeri üstünlüğün değil, aynı zamanda ekonomik dinamizmin, siyasal özerkliğin ve teknolojik inovasyonun temel belirleyicilerinden biri olmuştur. Bu nedenle, büyük devletlerin savunma sanayiine yönelik yaklaşımları, yalnızca güvenlik politikaları açısından değil, aynı zamanda ulusal kalkınma stratejileri ve uluslararası rekabet kapasiteleri bakımından da stratejik önem taşımaktadır. 20. yüzyıl boyunca, bu alandaki gelişmeler büyük ölçüde merkeziyetçi devlet mekanizmaları ve büyük ölçekli kamu ihaleleri üzerinden şekillenmiş; özellikle Soğuk Savaş döneminde ABD ile Sovyetler Birliği arasında yaşanan teknolojik yarış, devlet destekli dev savunma müteahhitlerinin doğuşuna zemin hazırlamıştır.
Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD savunma sanayii incelendiğinde belirgin bir dönüşüm süreci ortaya çıkmaktadır. 1993 yılında dönemin Savunma Bakanı William Perry’nin öncülüğünde başlatılan “Konsolidasyon Çağı” kapsamında, 51 havacılık ve savunma firması birleşerek beş büyük şirket haline gelmiştir. Birleşmeler neticesinde Lockheed Martin, Boeing, Raytheon, Northrop Grumman ve General Dynamics gibi büyük ölçekli kurumlar ortaya çıkmıştır. 2024 yılına ait resmi bir rapora göre, ABD Savunma Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen ihalelerin önemli bir bölümü bahse konu beş firma tarafından üstlenilmektedir.
Ancak, 2000’li yıllarla birlikte, büyük ölçekli şirketlerin artan operasyonel maliyetleri ve azalan yenilik kapasitesi, yeni nesil tehditlere karşı etkinliklerini sınırlamıştır. Asimetrik çatışmalar, siber tehditler, yapay zekâ destekli otonom sistemler ve uzay temelli teknolojiler gibi alanlarda, daha çevik ve hızlı karar alabilen yapılar ihtiyacı doğmuştur.
Orta Dünya’nın Yeni Savunma Modeli: Girişim Sermayeleri çalışmasının tamamı Defence Turk Dergi 27′nci sayısında.
Çalışmanın tamamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Silikon Vadisi’nin Savunma Sahnesine Girişi
Bu dönemde ortaya çıkan boşluk, Silikon Vadisi merkezli girişim sermayesi (venture capital) modeli için önemli bir fırsat alanı oluşturmuştur. Geleneksel savunma sanayi firmalarının uzun üretim süreçleri ve sınırlı adaptasyon yetenekleri karşısında, “yüksek risk-yüksek getiri” prensibiyle faaliyet gösteren yeni nesil teknoloji şirketleri ön plana çıkmıştır. Bu şirketlerin başarısı yalnızca teknolojik yeniliklerle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda yatırım mekanizmaları, devlet ile kurdukları stratejik işbirlikleri ve piyasa konumlanmaları açısından da dikkat çekicidir. Bu dönüşüm dalgasının önde gelen temsilcileri olarak kabul edilen Palantir ve Anduril, modern savunma ekosisteminde somut örnekler teşkil etmektedir. Her iki firma da, geleneksel savunma tedarik zincirine alternatif bir yapı olarak ortaya çıkmış ve kısa sürede büyük çaplı projelerde yer almıştır. Palantir, veri analitiği ve istihbarat yazılımları alanında hem askeri hem de sivil sektörlerde karar destek sistemleri geliştirmekte; Anduril ise yapay zekâ destekli gözetim sistemleri, insansız hava araçları ve sınır güvenliği çözümleriyle sahada etkin biçimde kullanılan ürünler sunmaktadır.
Bölgesel tehditlerle karşı karşıya bulunan ve savunma sanayiinde stratejik bir atılım hedefleyen Türkiye gibi ülkeler açısından, dikkatle incelenmesi gereken önemli bir örnek teşkil etmektedir. Girişim sermayesinin devlet stratejilerine entegrasyonu ve sistem üzerinden ölçeklendirilebilir şirketlerin oluşumu, Türkiye’nin kendi savunma dönüşümünü planlama sürecinde ele alınması gereken temel meseleler arasında yer almaktadır.
Tarih, uluslararası ilişkiler ve savunma sanayii araştırmacısı