Ahmet Alemdar
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. Türkiye’nin hem 800 km menzilli füze stokunu artıracağını hem de 2 bin km menzilli füze çalışmasını hızlandıracağını söyledi. Bu kapsamda Türk savunma sanayiinin en istikrarlı gelişim alanlarından füze teknolojilerindeki serüvenini kısaca ele almak gerekmektedir. Kamuoyuna çok sık yansımayan füze teknolojisine yönelik açıklamaların hedefi şüphesiz uluslararası muhataplardır.
Ulusal Güvenlik Pazarlık Konusu Olamaz
Türkiye, savunma ihtiyaçlarını ithal yoluyla karşılamaya çalışırken teknoloji transferi ve yedek parça temini gibi alanlarda çeşitli engellerle karşılaşmıştır. Bu durum, kendi füze teknolojisini geliştirme zorunluluğunu doğurmuştur. Türkiye’nin jeopolitik konumu, çevresindeki çatışma bölgeleri ve komşularının artan füze kapasiteleri, yerli füze sistemlerinin önemini artırmıştır. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde NATO üyesi olmasına rağmen, özellikle 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ABD tarafından uygulanan ciddi yaptırımlar ve ambargolarla karşı karşıya kalması kritik savunma sistemlerinde dışa bağımlılığın olağan, olumsuz neticelerini göstermiştir. Daha öncesinde ise 1962 yılında Jupiter / Ekim Füzeleri Krizi’nde Türkiye’ye danışmadan ABD’nin füzelerinin Türkiye’den çekme kararı alması ulusal güvenlik meselelerin tam bağımsızlığın önemini göstermişti. Türkiye’nin yerel imkanlarla roket / füze geliştirmeye yönelik ilk girişimleri 1950’li yıllara kadar uzansa da somut adımlar 1980’lerde atılmıştır.
Uzun Erimli Taarruz ve Caydırıcılık: Füze Projeleri çalışmasının tamamı Defence Turk Dergi 24’üncü sayısında.
Çalışmanın tamamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
NATO üyeliği sonrası Türkiye, ittifakın füze teknolojilerinden faydalanmak istemiştir ancak teknoloji transferine yönelik beklentiler karşılık bulmamıştır. Takip eden yıllar askeri yardımlar ve ithalatlar ile şekillenmiştir. Bilhassa Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı’nın (bugünkü SSB) kurulmasıyla, savunma sanayiinde füze projelerine önemli ve öncel yatırım yapılmaya başlandı. Roketsan bu bağamda 1988 yılında kuruldu ve günümüzde de Türkiye’nin yerli füze geliştirme programlarının temel taşı haline geldi. Türkiye, başlangıçta NATO standartlarına uygun füze sistemlerini ithal ederek deneyim kazandı. Ancak yerli sistemlerin geliştirilmesi için Roketsan ve TÜBİTAK gibi kurumlar önemli roller üstlendi. Yerli teknolojiler geliştirilirken, dost ve müttefik ülkelerden teknoloji transferi yapılmaya çalışıldı. Ancak bu iş birlikleri çoğu zaman kısıtlı kaldı. TÜBİTAK SAGE gibi araştırma kuruluşları, yerli füze teknolojisinin temelini atarak kısa menzilli füzelerden daha karmaşık sistemlere geçiş sağladı.
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü öğrencisi. Uluslararası İlişkiler ve Savunma Sanayii araştırmacısı.