MÖ 1300 yılında Yunan Miken Kralı Agamemnon Truva Savaş’ında şehri yağmalayıp, yakıp yıktı ve Truva medeniyetini tarih sahnesinden sildi.
Fatih Sultan Mehmet Han 1462’de Adalar fethini yaptığı sırada Çanakkale’deki Truva harabelerini gezip, Truva Savaş’ı kahramanı Aşil’in mezarını arattı ve şu sözleri söyledi: Biz Yunanlardan İstanbul’u alarak Truvalıların intikamını aldık.
İstanbul’un fethinden sonra Avrupa’da uzun süre Türkler’in Truvalıların torunu olduğu inancı hâkim oldu.
19 Şubat 1807 yılında İstanbul Boğaz’ında Osmanlı tarihinde utanç dolu bir an yaşandı. Osmanlı tarihinde ilk defa düşman gemileri Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul açıklarına demirlemişti. Elle tutulur bir mukavemet görmeden Boğazı rahatça geçen düşman, İngiliz donanmasıydı. Halk boğazı müdafaa için kayıklara binerek İngiliz gemilerini taciz etti. Osmanlı hafızalarına kazınan bu elim hadise III. Selim’in de sonunu hazırlamaya yetti.
1912 yılında Balkan Savaş’ından hezimetle çıkan Osmanlı büyük bir tramvaya sürüklenmişti. 550 yıllık Türk yurdu, Balkan toprakları elden çıkmıştı, sınır Edirne’ye gerilemişti. Bu hadise İtilaf Devletlerini cesaretlendirmişti. İngiliz Donanma Bakanı Winston Churchill Boğaz’ın kuvvetli bir donanma taarruzuna karşı yeteri kadar müstahkem olmadığını, Çanakkale’de devrin en büyük ve en güçlü donanması olan İngiliz donanmasına karşı direnemeyeceğini öngörüyordu.
Tekerrür ümidiyle seçilen 19 Şubat tarihinde, donanmanın göz bebeği meşhur Agamemnon zırhlısının da içinde olduğu, dünyanın en güçlü donanması İngiltere’nin “Yenilmez Armadası” ile Fransız donanması Çanakkale Boğazı’na kesin hücuma başladı. Agamemnon Çanakkale önlerine gelmişti.

19 Şubat günü Agamemnon zırhlısına ilk selamı ise Orhaniye tabyası verdi. Tabyadan atılan top Agamemnon’a hatırı sayılır bir hasar verdi. Bu selamın ardından Agamemnon savaşa devam etmekte güçlük çekecekti.
Churchill’in tespiti doğru idi. Osmanlı Devleti mali durumu ve zaman kısalığı nedeniyle Boğazları modern tarzda tahkim edememişti. Boğazlar, kuvvetli bir donanmanın taarruzuna dayanacak halde değildi.
İtilaf donanması 380 milimetrelik toplarla ve güçlü bir cephaneyle donatılmışken, Osmanlı elindeki çoğu eski olan, çapları ve menzilleri düşük toplarla düşman taarruzuna cevap vermeye çalışıyordu.
Bu görünüşe aldanan mağrur düşman Boğazı kolaylıkla aşacağını sanıyor, Türk milletinin üstün savaş gücünü hesaba katmıyordu.

Taarruza verilen cevap aciz bir cevap değildi. 9 Mart’ta Lord Nelson ve Buve zırhlıları Hamidiye tabyalarının bataryalarından atılan toplarla ağır isabetler alarak savaş meydanını terk etmek zorunda kaldı. Osmanlı’nın kısıtlı top ve tabyaları üstlerine düşen görevi yerine getiriyordu. Düşmana yönelik isabetli atışlarla gemilere psikolojik ve fiziksel hasarlar veriyordu.
Nusret’in de aralarında bulduğu mayın gemileri ise Boğaz’a döşedikleri 367 mayın ile boğazı tamamen kapatmıştı. Geriye döşenmeyi bekleyen 26 mayın kalmıştı. 8 Mart günü Osmanlı kuvvetlerinin kumandanı Cevat Paşa çok stratejik bir karar verdi. Kıdemli Yüzbaşı Nazmi Beyi yanına çağırarak Erenköy koyuna kıyıya paralel bir şekilde 26 mayının dizilmesi emrini vermişti. Nusret mayın gemisi 8 Mart sabahı sis ve yağmur yüzünden donanma gemilerinin Boğaz’da bulunmadığı saat 05.00-07.30 arasında yüz metre aralıklarla mayınları bu hatta dizdi.

Bir tarafta tarih yüklü misyonu omuzlarında boğaza mağrur bir giriş yapan Agamemnon zırhlısı, diğer tarafta “ Allah’ın yardımı” anlamına gelen Nusret adında mütevazi ve zeki, milletinin yükü omuzlarında mayın gemisi…
İngiliz mayın arama gemileri pek çok kez olduğu gibi 17-18 Mart gecesi de mayın taramalarını yapmıştı fakat Nusret’in mayınlarını tespit edememişti. Savaşın kaderini ise İngiliz resmî tarihinin “Elim bir talihsizlik eseri olan yirmi mayından ibaret keşfedilemeyen bu hat” diye ifade ettiği bu 26 mayın tayin edecekti.

18 Mart sabahı son hücumu yapmak üzere İtilaf donanması Boğaza 16 savaş gemisinden oluşan 3 filo ile bütün gücüyle yüklendi. Osmanlı müdafaa mevzileri ağır bombardımanlar altında sarsıldı, kumanda ve gözetleme yerleri arasındaki iletişim kesilmişti. Artık zaferin yaklaştığına emin olan İngiliz Amiral, Osmanlı savunmasının kırıldığına hükmederek Fransız filosuna hücum emri verdi.

Nusret’in mayınlarının dizili olduğu Erenköy koyu gemilerin manevra alanıydı. İtilaf donanma gemileri bombardıman yaptıktan sonra bu alanda manevra yapıp geri dönüyorlardı. Dizilen bu mayınlar önce Bouvet’i vurdu. Filoda yer alan en eski zırhlı olması nedeniyle Boğaz’dan ilk giren, 600 kişilik mürettebatıyla Bouvet bir kaplumbağa gibi yan yattı ve 2 dakika içerisinde gözden kayboldu. Bouvet’in enkazı bugün dahi Çanakkale’nin serin sularında yatmaktadır.

İngiliz II. Filosunda bulunan Irresistable zırhlısının yanında bir patlama oldu ve gemi yan yatmaya başladı. Bölgeyi terk etmeye başlayan gemi mayına çarptı. Ocean kurtarmaya gitse de başarılı olamadı çünkü Merkez Tabyalar ve seyyar bataryalar tarafından çapraz atışa tutulmuştu. Irresistable’nin personeli gemiyi terk etmek zorunda kaldı. Terk edilmiş gemi 19:30’da Karanlık Liman’da topçu bataryalarımız tarafından batırıldı.

Arkasından Inflexible de baş kısmından mayına çarptı ve baş kısmında su almaya başladı. Su alıp baş kısmı batan gemi savaş dışı kalmasına rağmen Bozcaada’ya ulaşmayı başardı. Ocean, Mecidiye Tabyası’ndan Seyit Onbaşı’nın attığı mermiyle dümen aksamından yara aldı. Dümeni tahrip olan gemi kontrolden çıkarak Nusret’in döşediği mayınlardan birine çarptı. Akıntıyla Morto Koyu hizasına kadar sürüklenen Ocean zırhlısı burada battı.

Tüm bu kayıplardan sonra Amiral de’Robeck tüm gemilere geri çekilme emrini verdi. Boğazı donanmayla zorlayıp geçme düşüncesi büyük bir yenilgiyle son bulmuştu. İtilaf Donanması büyük kayıp vererek savaş gücünün 1/3’ünü kaybetmişti.

Böylece İngiliz Deniz Bakanı Winston Churchill ve Akdeniz Sefer Kuvvetleri Komutanı Sir Ian Hamilton da kara harekatı olmaksızın boğazın denizden geçilemeyeceğine ikna olmuşlardı. Müttefik donanması ağır bir yenilgi almıştı. Çanakkale geçilememişti!

Deniz Harekatı sonucunda İtilaf Donanması’nda Irresistable, Ocean, Bouvet zırhlıları batmış; Inflexible, Agamemnon, Goulois, Souffren ağır yara alarak saf dışı kalmıştı.

Londra’da, Deniz Bakanlığı yenilgiye inanmak istemiyordu. Donanmanın çekilmemesini ve derhal taarruza geçmesiyle ilgili emir kararı alındı fakat bu karar Amiral de’Robeck’e iletilmedi. Amiral Londra’ya, Çanakkale’deki mayın tehlikesinin tahmin ettiklerinden fazla olduğunu bildirmişti.

Hayatının tek yenilgisini alan Churchill 1 Ağustos 1930 tarihli La Revue de Paris dergisine şöyle demişti:
“Çanakkale’nin boğaz ağzı tabyaları, Şubat 1915 sonunda, Müttefik filonun içeri girip Erenköy önlerinden iç tabyalara uzak mesafeden bombardıman etmelerine elverişli bir duruma getirildikten sonra, bu bölgede mayın aramasına ve yüzen mayınların kontrolüne başlandı. Bu bölge, geceleri bir İngiliz muhrip filotillası tarafından karakol edilmekte ve gündüzünde muharebe gemileri ve uçaklar tarafından gözetim altında bulundurulmaktaydı. Boğaz’ı savunanlar, büyük taarruza bir hazırlık olarak muharebe gemilerinin hemen her gün bu bölgede bulunduklarını görünce, bunları hasara uğratmak amacıyla, burasını mayınlamaya karar verdiler. Fırtınalı bir günde, 8 Mart 1915 sabahı, İngiliz muhriplerinin geri çekilmiş olduğu bir saatte, Nusret adındaki Türk mayın gemisi, bilinen mayın hatlarının önüne bu yeni hattı kurdu. Bu hat, diğerleri gibi Boğaz’ın orta hattına dikey değil, paralel idi. Bu engel, Türklerin elindeki son ihtiyat olan demirli mayınlardan ibaretti. Bunun değeri 6-7 bin franktan fazla olamazdı. 1915 yılında bütün Avrupa’da milyonlarca insan bir ölüm kalım mücadelesine girmişti. Büyük taarruzlar yapılmaktaydı. Büyük Milletlerin kahramanları korkusuzca muharebeye atılmaktaydılar. 2-3 milyon asker ölü ve yaralı idi. Milletlerin zenginlikleri akıp gidiyordu. Dört beş bin harp gemisi, denizlerde hâkimiyet halindeydi. Fakat Nusret gemisinin gizlice döktüğü bu 20 demir kap, harbin devamı ve dünyanın geleceği bakımından, diğer bütün gayretlerden daha mükemmel ve daha kesin sonuçlu hedeflere varmak içindi. Bu engel, İngilizler tarafından başarı ile başlanmış olan Çanakkale harekâtını durduran bir takım psikolojik karışıklıklar doğurdu. Yalnız başına bu engeldir ki, Çanakkale’nin geçilmesini önledi ve ne bu engeldir ki, Türkiye’yi bir bozgundan kurtardı ve harbi uzattı. Bu yüzden, mağluplar kadar muzaffer Avrupa’da sarsıldı. Kemiklerini Fransa, Flandern, Polonya, Galiçya, Balkanlar, Filistin, Suriye ve Kuzey İtalya topraklarının örttüğü 6-7 milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleriyle değil, 18 Mart sabahı Çanakkale’nin kuvvetli akıntısı altında, ağırlıklarına bağlı bulundukları tel halatları üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti.”

Tarihin tozlu sayfalarından bir hesaplaşma uğruna çıkıp, büyük bir misyon ve ideoloji yüklenen, adeta İtilaf Devletlerinin zihniyetinin, ruhunun temsilcisi Agamemnon, İngiltere’yi “Güneş batmayan imparatorluk” haline getiren ve dört bir yanda denizlerde İngiltere bayrağını dalgalandıran dünyanın en güçlü donanmasının temsilcisi Agamemnon, Nusret’in 26 mayının altında ezilip gitmişti.

Anadolu’nun ve Osmanlı coğrafyasının yaşadığı zorlukları güvertesine yüklemiş, kısıtlı imkânlar içinde olsa da milletin savaşma ruhunun, azminin ve kararlılığının timsali olmuş Nusret, Garp’ın mağrur düşmanını alt etmişti.
Çanakkale Deniz Zaferi, Türk Milletinin moral bozukluğunu ortadan kaldırmış, Balkan savaşlarının getirdiği ezikliği silip süpürmüştü. Türk Milletinin cesareti ve azmi yerine gelmiş, topraklarına göz dikenlere korkusuz gözlerini dikmiş, yeniden tarih yazacak Kuvâ-yi Milliye ruhunu uyandırmıştı.
Çanakkale Zaferi hazmedilememişti ki Sevr’in ön adımı olan Mondros Mütarekesi, Mondros limanına demirlenmiş Agamemnon zırhlısı içerisinde Osmanlı heyetine imzalatılmıştı.
Fakat Çanakkale Zaferi’nin uyandırdığı Kuvâ-yi Milliye ruhu, Milli Mücadele ile Mondrosu ve Sevr’i yutacak, Agamemnon’a yenilgiyi tekrar tattıracaktı. Nusret yine Agamemnon’a galip gelecekti.
Çanakkale Deniz Zaferi’nin 106. yılında, vatan için canlarını vererek destan yazan kahraman şehitlerimizi ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle anıyoruz.
Yazar Müberra HUDOĞLU
Düzenleyen Ahmet ALEMDAR
Kaynaklar:
Mufassal Osmanlı Tarihi, Midhat Sertoğlu, Türk Tarih Kurumu, 6. Cilt.
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Atatürk Araştırma Merkezi, 1. Cilt.
TDV İslam Ansiklopedisi, Çanakkale Muharebeleri, Mondros Mütarekesi, Balkan Savaşı maddeleri.
Hellen ve Roma Tarihi, Oğuz Tekin, Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi: Osmanlı Devri: Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi: Çanakkale Cephesi Harekatı 5. Cilt, 1. Kitap.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Deniz Harekâtı, Cilt VIII, Genelkurmay Basımevi, Ankara.
Erhan Afyoncu, “Fatih Yunanlar’ı yenerek Truva’nın intikamını almıştı”
Defence Turk Yayın Koordinatörü. Türk Savunma Sanayii özelinde; savunma teknolojileri, stratejileri ve politikaları araştırmacısı ve takipçisi.