İkinci Bölüğe Giriş
Makalemizin birinci bölüğünde ana konumuzla bağı olmasa da ilinti olmak üzere malzememizin geldiği çağın görüntüsünü vermiş ve tam da o çağda büyük ve kanlı mücadeleler sonucu artık hiç yitmemek üzere kemikleşip miras oluverdiğinden ulus adımızın da anlamı ve muhtevasını anlatmak üzere işbu konulara değinmiştik. Bu ikinci ve orta bölükte yazıtaşında olmak üzere üçüncü bölükte inceleyeceğimiz malumatları bize bırakan bilge kişi Tonyukuk’a bakıp tanıyacak ve sağladığı bilgi üzerinden bir bakıma çağın askerî yapısına ve devlet işleyişine azın da olsa eğileceğiz.
Okumadıysanız eğer öncelikle birinci bölümü okumanızı tavsiye ederim:
Bilge Tonyukuk Kimdir?
Her ağır çağın şartları büyük ve bilge, çelik ve çetin kişileri yapar ve öne çıkarır. Doğanın gereğidir bu. O neden bu, aşağı yukarı hep böyle olagelmiştir. Bir önceki bölükte resmini çizdiğimiz devrin bu kişisi anılan tür yön ve özellikleriyle öne çıkmasından ileri Bilge Tonyukuk‘tur. Kavminin iyisini artısını, kötüsünü eksiğini en iyi bir biçimde bilen birisidir ki onu başarılı kılan tam da bu bilgeliktir. Bunun yanı sıra bilincini yitirmeyip Çin hükümetine uzun yıllar hizmet etmiş bir kimse olarak Çin’i de çok yakından tanımaktadır. Çinli de, elbet kendisini.
Çin kaynaklarından olan Eski T’ang Tarihi Jiu Tang-şu‘nun üzerimize olan bölümlerini Çin Kaynaklarında Türkler – Eski T’ang Tarihi (Chiu T’ang-shu) 194a ”Türkler” Bölümü (Açıklamalı Metin Neşri) (Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2006) adıyla dilimize aktaran İsenbike Togan, Gülnar Kara ile Cahide Baysal hocalarımız 5174:6-10’a değin kesitlerde geçen Çinlinin bu hususta kendisi üzerine söylemiş olduğu bir sözü günümüz Türkçesine şu biçim aktarmışlardır:
”Kiçig Şad (Bilge Kağan), bu sefer de kale ve surlar yapmak; mabet ve tapınaklar inşa etmek isteyince, Tonyukuk: ”Olmaz! Türk halkının nüfusu az. T’ang idaresindeki hanelerin sayısının yüzde biri kadar bile değil. Bizim düşmana karşı uzun zaman direnebilmemizin sebebi, sadece su ve otları izleyerek [yaşamamız], oturduğumuz yerin devamlı olmaması [yâni, devamlı olarak aynı mekânda oturmamamız], yabanî hayvanları avlayarak [geçinmemiz] ve hepimizin silah kullanmaya alışık olmasıdır.
Güçlü olduğumuzda askerlerimiz ile istilâ ve yağma hareketlerine geçmeliyiz; zayıflayınca da, dağ ve ormanlara kaçıp gizlenmeliyiz. T’ang askerleri sayıca çok olsa da, bunun pek faydası olmaz, [yâni, bizim arazimizde onların kalabalıklığı pek işe yaramaz].
Eğer, kale ve surlar yapıp yerleşir, eski âdetlerimizi değiştirirsek, günün birinde mağlup olur ve T’ang tarafından yutuluruz.
Ayrıca, mabet ve tapınaklarda yapılan ibadet ile, insanlar, insancıl ve zayıf olarak yetişmektedir; mücadeleci olmanın, savaşmanın ve güçlenmenin yolu bu değildir. [Yâni, bizim için bu durumda mabet ve tapınaklar inşa etmek] olacak iş değildir.” [dedi].
Kiçig Şad ve yanındakiler [Tonyukuk’un] bu siyasetini içtenlkle onayladılar.”
Tonyukuk’un er erdeminde (bkz. Er Erdemi) çok büyük bir usta olduğunu aşağıda kendi ağzından da görecek oluşumuzla birlikte, Çinli kendisi üzerine bu hususta şu sözü etmiştir (5175:13, ay. eser, ay. çalışma):
”Ayrıca, Kiçig Şad sevecen ve insancıl olduğu için, halk kendini ona kullandırıyor [yâni, ona seve seve hizmet ediyor]. Köl Tegin ise, alp olduğu ve iyi savaştığı için, onun önüne kimse çıkamaz. Tonyukuk’a gelince herşeyi enine boyuna düşünen bir stratejisttir; yaşlı ama yine de [etrafa] zekâ kıvılcımları saçıyor [yâni, o tam anlamıyla ihtiyar bir kurt olup], Li Ching, Hsü Chi gibi büyük şahsiyetlere benzer.”
Bir diğer yerde ise Sun Tzu‘yu anımsatır şu kaydı (5174:20) düşmüşlerdir:
”Basmıllar korkup geri çekildiler; Türkler hücum etmek isteyince, Tonyukuk: ”Bu halk, kendi yurtlarından 1.000 li uzakta bulundukları için muhakkak ölünceye kadar savaşır. Sakın onlara bu sırada hücum etmeyelim. Onları askerle kovalamak daha iyidir.”, dedi.”
Basmıllar bir diğer Türk topluluğudur. Li, bir Çin gelenekçil uzaklık ölçü birimi olup Çin mili diye bilinir. Çağlar içerisinde değişkenlik göstermiş olup günümüzde sabitlenmiş, geçerli olan kurallısı 500 metredir. Bu doğrultuda tam olmasa da yaklaşık 450-500 km arası bir mesafeden söz edebiliriz.
Bütün bu neden ve yazının kapsamını aşacağından burada anamayacağımız sonsuz sayısız neden ve özelliklerinden Bilge Tonyukuk, kendisini anlattığı yazıtaşında son sözlerinde şunu demede alçak gönüllülük göstermeyecekti:
Neŋ yerdeki kağanlığ bodunka bin teği bar erser ne buŋı bar erteçi ermiş?
”Herhangi yerdeki kağanlı halkta ben gibi(si) var ise ne sıkıntısı var olacak imiş?
Adı, Sanı ve Alplık Görevleri*
*Alp kelimesi bahadır anlamının yanı sıra, zor, zorlu ve resmî gibi anlamlara da gelir. Dolayısıyla alplık görevi derken kastımız devlet kapısındaki, devleti adına yürüttüğü görevler, bulunduğu konumlardır.
Tonyukuk atanın adı için birden çok açış var. Bizim, kültürü dayanak kılıp en çok ihtimal içinde gördüğümüz ton + yuk-uk formülüdür. Bir önceki bölükte andığımız törü-ük ve eş-ik kelimeleriyle aynı formüldedir ve iki ayrı kelimeden oluşur. Ton, bildiğimiz ve günümüzde Hazar’ın batısında çokça anlam daralmasına uğramış, aslı kuşam demek olan don kelimesidir; (silah, donatma, teçhizat) kuşanmak, teçhiz etmek anlamına donanmak, donatmak, donanma dediklerimiz buradan. Yuk, bildiğimiz yok kelimesidir: tabak yoku, gibi. Böylece yukuk kelimesi de aynı törük kelimesi gibi aynı formüldedir ve ”yağ sahibi”, bağlamca ise yazı devamında göreceğiniz gibi ”bereketli, bolluk sahibi, bereket ile olan” anlamına gelir. Çünkü yağ, geleneğimizde bolluk bereket, baylılık kutsallık göstergesidir ve önemli yeri vardır; nitekim günümüzde de bunun izlerini görebiliriz. Buna görece yakın çağdan diyebileceğimiz doğruca bir eşleme örnek ise daha Devleti Aliyye çağı Türk imparatorluğu devrindendir: Filippo Argentini 16. yy.’da yaraştırdığı bir sözlükte sıfat değil, ad olarak verdiği Yağlı kelimesi karşısında ”Hz. İsa” adını geçmiştir. Bu neden tonyukuk adı, manevî anlamda yüce olan ve büyük değer verilen, toplum için bereket bolluk kapısı görülüp ulu tutulan kişilere verilen özel ve özgün bir addır. Diğer yandan yukuk kelimesi yağlı kelimesinin o çağ birebir karşılığı denebilir. Tonyukuk böylesi bir kişi olduğundan kendisine bu ad verilmiştir ve işbu addan da bunu anlayabiliyoruz. Köli Çor yazıtaşında da Bilge Tonyukuk ile ilgisi olmayan, başka bir Tonyukuk, bir Çıkan Tonyukuk‘tan söz edilir. Anlanan o ki değerli ve yüce tutulan ileri gelenlere bu ad verilebiliyordu.
Bilge Tonyukuk’un san adı Bilge Tonyukuk Boyla Bağa Tarkan‘dır.
Bilge kelimesinin anlamı bildiktir; âlim, hakîm, büyük bilgi iyesi. Değerli bir kelimenin san olarak kullanılışıdır ve gerçekten de sanlarda çokça kullanılır: Törük Bilge Kağan, El Etmiş Bilge Kağan, ve gibi. Türk kişisinin bilgeliğe, bilgiye bakışını gösterir çok büyük ve güzel bir göstergedir ve devletin başındaki en mertebeli kişilerin sanına öğe olmuştur.
Boyla (ya da Buyla) kelimesi üzerine değerlendirmeler hâlâ sürüyor. Bu hususta fazlaca dil bilimine girmek gerekeceği için burayı es geçmeyi en uygun görüyoruz.
Baga ya da ağza göre Bağa, Türkçe bağatur kelimesinde gördüğümüz ”bağa”dır. Bu bağatur kelimesinin günümüzde yaşayan b(a)atur, b(a)atır gibi biçimleri de var. Biz günümüzde bahadır deriz. Doğu Türkistan şehîdi Osman Batur’un adı buradandır.
Tarkan adı, demir ile ağaç işçilerini anlatır özel addır, zira temirçi/temürçi (demirci) ile yonucu (ağaç yonucu, ağaççı) ve başka bir takım ifadeler de kullanılır. Bu sanat ve uygulayacılarına büyük saygı duyulur. Türk kültüründe demirin önemi bildiktir ve ”bu köök kirsün kızıl çıksun” gibi bir and sözüne de kaynak olmuştur: -Andımı bozarsam- Bu gök (mavi [yani kast: demir -> kılıç] girsin, kızıl (kanım) çıksın. 7 göbek atası demir tarkanı olup da iyi savaşçı olduğunu kanıtlayanlar bu adı bir şeref belgisi, yani san olarak kullanırlardı. Tonyukuk’un böylece, kendisi dâhil soyunun 7 göbek atadan demir tarkanı olduğunu anlıyoruz. Kendisi de uz bir savaşçı olduğu için bu şerefli adı san adında taşımaya hak kazanmış.
Görevleri
Bilge Tonyukuk, yazıtaşında kendisinin ne olduğu üzerine önemli kelimeler kullanır. Bunlar, şunlardır:
[Bilge], çabış, ayguçı, ayığma ile yağıçı.
İlkini burada da saymamızın nedeni bu nitelemeyi İlteriş Kağan’dan için kendisi adına doğruca kullanmasıdır.
Bilge
Bilgesi çabışı ben ük ertim.
Bilge Tonyukuk, birinci taş, batı yüz, 7. dizeden.
”Bilgesi, çavuşu bizzat ben idim.”
Buradan bu kelimenin ”aşinâ” gözüken anlamının dışında doğruca devlet kademeleri içindeki resmî bir makamı anlattığını anlıyoruz. Bu görev danışmanlık olmalıdır. Öte yandan atabeylik de söz konusudur, nitekim Tonyukuk hepimize ünlü Bilge Kağan’ın atabeyidir. Selçuklu çağında atabey, Devleti Aliyye çağında ise atabeye ‘’lâlâ’’ denecektir.
Çabış
Çabış, günümüzde çavuş dediğimiz. O dönem üst bir makamı anlatır addır ve ağır ihtimal bu ad ordunun en başında bulunan kişiyi gösteriyor. O dönem elbet sahada da olmakla birlikte bir tür genelkurmay denebilir belki, çünkü Tonyukuk’un tüm bu işleri çekip çevirdiğini, orduyu denetlediğini, sevk ve de idare ettiğini biliyoruz ki bizzat kendisi de yazıtaşında bunu anlatır. Burada ayrıca yine doğruca kağanın çabışı olduğuna vurgu yaptığı ayrıntısı da böyle düşünmemize nedendir. Yine bu yönde düşündüren bir diğer husus ise Kaşgarlı’nın DLT’de verdiği şu bilgidir:
çawuş. Savaşta birliklerin düzen içinde durmasını sağlayan ve onların gereksiz şiddet uygulamalarını önleyen yönetici.
Buradan açıkça bu makamın özde bir tür düzetme ve yönetme yetkisine sahip olduğunu anlıyoruz. Nitekim savaşta -tüm- birlikleri düzene koymak, görüp gözetmek işi yüksek bir makamı imler, zira büyük çaplı ve üst konumlu bir görevdir. Mesele şu ki bu kelime o dönemden bu döneme, ve Kaşgarlı’nın döneminden de sonraki dönemlere (Harzmşahlar, Kıpçaklar, vs.) epeyce anlam değişmesine uğramıştır ve en sonunda günümüze bildiğimiz hâliyle tutunagelmiştir. Tonyukuk’un anlatımından ve Kaşgarlı’nın bize bıraktığı eşsiz tarihî nottan kelimenin Tonyukuk’un çağında neyi anlatabileceğini çıkarımlayabiliyoruz.
Bununla birlikte, Kaşgarlı’nın düştüğü son malumata da dikkat çekmekte büyük yarar vardır. Hangi ordu ola ki çerisini bu tür gözetleye ve bu tür bir nizam içinde tutmak isteye. Burada, Kutadgu Bilig’de kendisine dair çok şey öğrenebileceğimiz Türk Savaş Erdemi üzerine çok güzel bir ayrıntı görüyoruz. Ayrıca, Erkan Göksu hocanın bu konuda yine KB’den yola çıkarak yaraştırdığı ”Türk Savaş Sanatı” adında değerli bir çalışması olduğunu da yeri gelmişken anmadan geçmeyelim.
Yağıçı
Yağıçı savaşçı demektir. Yağı kelimesi, özellikle de Atsız’ın çalışmalarından tanış olmak kaydıyla pek çoğumuza bildik olduğu üzere dilimizde ‘’düşman’’ demektir. Kimi kaynaklarda tanıklandığı üzere bağlama göre bu kelime -geniş anlamıyla- ”savaş” anlamına da gelir.
Anta ayguçısı yeme ben ük ertim, yağıçısı yeme ben ük ertim.
Bilge Tonyukuk, ikinci taş, güney yüz, 5.-6. dizelerden.
O zamanda sözcüsü de bizzat ben idim, yağı ile baş edeni de -yine- bizzat ben idim.
Burada bu sözü Tonyukuk, bütün işlere koştuğu ve ön sırada hep kendisinin olduğunu anlatmak, vurgulamak için kullanmış ve devletin, kağanın/yönetimin koruyucusu, savunmacısı ben idim demek istemiş. Kısaca, herşeyi çekip çeviren bendim diyor.
Ayguçı ile Ayığma kelimeleri aymak eyleminden gelir. Sözcü diye verilir genelde. Dilimizde, söylemek, tılıkmak/tilikmek (dil’den; göz’den gözükmek demek gibi), ağ(ı)zamak (ağız kelimesinden; bun kelimesinden bunamak gibi), timek/temek (demek), sözlemek, konuşmak ve durum ve biçimine göre bu tür ilgili eylemi anlatır başkaca ifade biçimleri bulunmakla birlikte, aymak eyleminin hepsinden biraz özel konumu vardır. Nitekim ceza kesmek için ”kıyın aymak” denmesi, hükümran olunan, buyruk geçirilen yer için ”ayuk’ kelimesinin kullanılması, hüküm vermek için yine Tonyukuk’un yazıtaşında görüldüğü üzere ‘’aygıl (hüküm/karar ver!)’’ denilmesi gibi örneklerde anlayabileceğimiz üzere ulvî işleri anlatmak için tercih edilmiş ifade biçimidir. Bu yüzden ayguçı, ayığma adları da keneş, yani Türk meclisi içerisinde yine önemli bir makamı anlatır adlardır ve bu neden Tonyukuk’un, bizzat kendi sözünden kağanın yani tüzüğün (hükümet) baş sözcüsü olduğunu anlıyoruz.
Günümüzde Türk Konseyi’ne asıl adıyla Türk Keneşi dendiğini de, bu noktada ayrıca aklımıza getirebiliriz.
Bütün bunları topladığımızda, Tonyukuk’un en son şöyle dediğini görüyoruz:
Teŋri yarlıkazu. Bu Törük bodun ara yarıklığ yağığ yeltürmedim, tüğünlüğ atığ yüğürtmedim.
Bilge Tonyukuk, ikinci taş, doğu yüz, 3.-4. dizelerden.
Gök/Tanrı saklasın. Bu Türk milleti arasında zırhlı yağıyı -at üstünde- çaptırmadım, düğümlü atı koşturmadım.
Bu yarlıkamak kelimesini çok sonraları Yunus Emre‘nin şiirlerinde göreceğiz: yarlıgamak/yarlığamak (bağışlamak, affetmek, esirgemek, lütfetmek). Atsız’ın ‘’Tanrı Türk’ü Korusun’’ sözünün esini, belki buradandır. Tonyukuk’un bu dizede ise bu kez ”törük” okunacak yazımı kullandığını görüyoruz. Yeltürmek/Yeldirmek hızlıca koşmak anlamında. Yine burada da çapmak, yüğürmek, seğirmek, vb. kullanılan pek çok kelimemiz var. Tonyukuk’un bu kelimeye başvurup atlı düşman birliklerini ekonomik bir yöntemle anlattığına tanık oluyoruz ki buradan Türkçenin gücünü ve o çağ işlekliğini bir başka bakımdan görüyoruz. Atın kuyruğunun düğümlenmesi ise savaş durumu olup muharebe sırasında yapılan bir uygulamadır. Dolaysıyla tüğün/düğün de ‘’düğümleme’’ demektir ve asırlardan beri düğün için düğün dememiz de, iki kişinin ömürlerini/kendilerini bir birlerine bağlamaları, düğümlemeleri ve böylece bir olacakları düşüncesinden hareketledir.
Bilge Tonyukuk’un Sonsuzluk Taşı
İki taştan oluşur. O çağ kaynaklarda dendiği gibi bengi/bengü veya günümüzle sonsuzluk taşı, Orkun yazıtaşlarından ilk dikileni Köl Tiğin yazıtaşında Fetret Dönemi sonrası devletin yeniden tesisi konu edildiği ve de Bilge Kağan babası dışında yalnızca kendi özü ile Köl Tiğin’in çabalarından söz ettiği, ancak bu yeniden kuruluş süreci çok kanlı, sancılı ve çileli geçtiği ve pek çok kimsenin hem bu süreçte hem de Tonyukuk gibi ardından da çok üstün yararlığı söz konusu olduğu için devlet erkânının en tepesinin anlattıklarına kendi bakımından bir itirazdır ve tarihe şerh düşmesidir.
Kısaca söylemek gerekirse, Bilge Kağangil kendi yazıtaşlarının metninde sonlara doğru yapılan erkân sıralamasında Tonyukuk’un yalnızca adını anarlar. Oysa ki gerçeğin çok başka olduğunu günümüzde elimizdeki kaynak ve karşılaştırma imkânlarıyla biliyoruz. Elbet de salt kardeşi için ve sonraları da kendi adına dikilen bu yazıtaşlarında kendi emeklerini anlatmalarını olağan ve doğal karşılamamız bir noktada mümkündür. Ancak, yine de bunca büyük ve de hatta üstelik Bilge Kağan’ın atabeyi ve de hatta kayınatası olması nedeniyle Bilge Kağan’a belki de herkesten daha yakın, manevî düzlemde bir dostluğu ve sırdaşlığı olan (olması gereken) bir adamın, bilgesi olduğu İlteriş Kağan’dan söz edildiği hâlde, hiçbir emeğinin anılmaması ve kuruluş süreci anlatılırken o sanki hiç yokmuş gibi davranılıp bir izlenim yaratılması yine de vicdanen kabul edilebilir bir mesele gözükmediği gibi, tarihin de kabul etmeyeceği bir şeydir. İşbu neden vesile ve vazife doğmuş, Tonyukuk da, M.S. 732-734 arasında diktirdiğini düşündüğümüz yazıtaşıyla bu görevini yerine getirmiş, Orkun yazıtaşlarında bu şekliyle ayrıntılı anlatılmayan hem o kuruluş yoluna giden çetin, kanlı ve de zorlu süreci ve de sonrasını anlatıp torunlarına mirası bırakmış, hem de o çağın Türk’ün gözünden ve dilinden ayrıntısıyla anlatılan tek kaynak olması nedeniyle de eşsiz bir yadigâr bırakmış, böyle yaparak da aynı zamanda kendimize ayna tutar vaziyette ve muhtevada bize her tür bakımdan, dil bakımından, kültür ve inanç, askerî töre/anlayış ve sair bakımından büyük bir eser bırakmıştır.
İşte bu manzarayı en çarpıcı anlatan Tonyukuk’un şu sözüdür:
İlteriş Kağan kazganmasar yok erti erser, ben özüm Bilge Tonyukuk kazganmasar ben yok ertim erser Kapgan Kağan Törük Sir bodun yerinte bod yeme bodun yeme kişi yeme yok erteçi erti. İlteriş Kağan Bilge Tonyukuk kazgantuk üçün Kapgan Kağan Törük Sir bodun yorıdukı bu.
Törük Bilge Kağan Törük Sir bodunuğ Oğuz bodunuğ iğidü olurur.
Bilge Tonyukuk, ikinci taş, kuzey yüz, 1.-4. dizeler.
”İlteriş Kağan kazanmasa (başarmasa, elde etmese) -ya da- yok olsa (hiç olmasa) idi, ben özüm Bilge Tonyukuk başarmasam -yahut- ben hiç olmasam idi, Kapgan Kağan -iktidarlı- Türk Sir yerinde (yurdunda) ne -bir- boy, ne -herhangi- halk, ne de bir kişi olacak idi. İlteriş Kağan ile -ben- Bilge Tonyukuk -devleti- kazandığımız/besleyip yücelttiğimiz [-ve iyi konuma getirdiğimiz-] için Kapgan Kağan -çağı- Türk Sir halkının geldiği gelişmişlik noktası budur (bundan dolayıdır; yani, bizim sayemizdendir).
Türk Bilge Kağan -ise bu yazıtaşını diktirdiğim çağda yine bu sayede– Türk Sir halkını, Oğuz halkını besleyerek (ona bakarak, göz kulak olarak, koruyup kollayarak) -tahtta- oturur (hüküm sürer).”
Son söz ise Kapgan Kağan çağı ardından başlayan Bilge Kağan çağını anlatır ki burada sözünün ilginç biçimde bittiğini görüyoruz. Buna türlü neden olabilir. Sonuç olarak yaşı çokça geçmiş, kendi sözüyle “yaşlı oldum, ulu oldum” diyen Bilge Tonyukuk’un anlatacakları vardır ve bu ölümsüz bengitaşları ondan diktirmiştir. Şunu söylememiz afakî olmayacaktır: Elbette, hiç kimse hiç bir şeyi tek başına başaramaz çünkü başarması mümkün değildir. Ancak büyük dehâlar, bir şeylerin başarılmasında en temel unsurdurlar, en temel taştırlar. Nasıl ki Mustafa Kemal Paşa’nın dehâsı ve önderliği açık ve ortada ise, Bilge Tonyukuk da ilk bölükte, üçüncü bölükte anlatacaklarımızın değer ve mahiyeti daha da iyi anlansın diye anlattığımız o zorlu ve çetin çağda bu ağır ve çetrefil şartların içerisinden ulusça çıkmak için gerekli olan dehâlık görevini üstlenmiş ve Türk tarihinde en üstten, en yüceden konumunu almıştır.
Kaynakça
İşbu çalışma için Mehmet Levent Kaya hocanın bu çalışmamızda bize çokça yol gösteren üç büyük (Bilge Tonyukuk, Bilge Kağan ile Köl Tiğin) yazıtaşın günümüz Türkçeye aktarması yanı sıra dönemin töresi, geleneği ve inancı içinde yörüğünü/tefsirini içeren Bilge Yazıtlar – Bilge Kağan ve Bilge Tonyukuk’un Yazdırdığı Yazıtların Bölgenin Yaşam Biçimi Bağlamında Yörüğü (Kitap Otağı Yayınevi, Kasım 2018) adlı çalışması ve konusunda en iyi, en kapsamlı ve açıklayıcı çalışma olan Ahmet Taşağıl hocanın Göktürkler 1-2-3 (Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014) çalışmasına davranılmıştır. Yine Çölde Dor adlı çalışmadan da yararlanılmış, Kaşgarlı’nın eseri için Kabalcı basması kullanılmıştır.
8. Yüzyılda Türk İstihbarat Anlayışı – Bilge Tonyukuk Üzerinden Klasik Çağın Türk İstihbarat Anlayış ve Faaliyetine Bakış ve Çıkarım – 1. Bölük
Ayrıca bakınız:
https://www.facebook.com/notes/m-levent-kaya/soyluluk-adları/10152910421869900/
Görseller
Görseller, Cengiz Alyılmaz hocanın Orkun yazıtaşlarının son durumunu ve tüm metnini yeni bir çalışmayla gözden geçirilmiş biçimde veren Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu adlı çalışmasına eklenmiş çekimlerden alınmadır. Hem kapak görseli hem de bir Türk kadınının heykelini gösterir görselde görülebileceği gibi, bölgedeki pek çok heykelin başı, maalesef, vuruktur.
Küpçüoğlu Caner Çetin
Defence Turk
Savunma sanayii takipçisi. Zırhlılara büyük ilgi duyar.