Anlam Üzerine Derin Düşünceler Serisi – 1
Gençlik yıllarımdan bugüne kadar takdir ve beğenime sahip fütürist yazar bir çifttir, Alvin ve Heidi Toffler. Çok sevdiğim bir sözleri var zihnime kazınan. “Medeniyetin her döneminde, savaş ve servet yapma biçimleri birbirine benzemiştir.” İtiraf edelim ki gerçekten öyle. Özellikle ticareti de savaş alanı ve hayatta kalma / üstünlük kurma mücadelesi olarak gören bir zihniyete sahipseniz. Bu ve bu gibi sözler insanın bir gerçeği fark etmesine, daha doğrusu hatırlamasına sebebiyet veriyor. Konu bir mücadele, değişim hatta insan olduğunda, asla tek bir disiplin penceresinden bakmak yetmiyor. Çoklu disiplinsel bir bakış açısıyla bakmak, neden-sonuç ilişkisinden kopmamak, anlamı birçok yerdeki farklı yansımalarıyla birlikte düşünmek gerektiriyor.
İşte bu nedenledir ki ara ara yeni bölümler eklemek üzere, uzun soluklu bir makaleler serisinin ilk yazısı olarak, bunu kaleme aldım. Yakında daha hoşunuza gideceğine inandığım ve Defence Turk sitesinin genel formatıyla da daha uyumlu bir deniz kuvvetleri hakkında makaleler serisine başlayacağım. Ama öncesinde bu yazıyı kaleme almak istedim. Çünkü karada, denizde, havada, uzayda ya da siber uzayda gerçekleşsin, tüm savaşların ve güç mücadelelerinin bir hedefi ve anlamı var. Bunu algılamanın oldukça önemli olduğuna inanıyorum. Bu sebeple zihnimizin pergellerini açmaya, bu yazıyla başlamak istedim. Öyleyse: Hadi, Bismillah diyelim…
ENERJİ
Kömür, petrol veya doğal gaz formunda olsun, fosil yakıt kaynakları oldukça uzun süredir sanayi toplumlarının ana enerji ve ham madde kaynağını oluşturmaktalar. Dikkat ederseniz hemen altımızdaki Orta Doğu coğrafyasının tüm savaş ve güç mücadelelerinin ardında da bu gerçek var. En azından ilk anlam katmanında açıkça görülmekte olan somut bir gerçektir bu. Bizlere öğretilen bunun sonu olan ve tükenmeye mahkûm bir kaynak olduğu yönünde. Bu sebeplerdir ki isim olarak bile fosil enerji kaynakları tabiri kullanılmakta. Ciddi alternatif bilimsel teoriler ve görüşler de var, isteyenler araştırabilir. Fakat benim konuyu götürmek istediğim nokta başka. Şu şekilde özetleyeyim:
Bir asra ulaşan süredir, hareketliliğimizi araçlar sağlıyor. Araçlar ise patlamalı motorlar kullanıyorlar. Kısacası benzin, dizel ya da doğal gaz, atmosferdeki oksijen ile harmanlanarak, bir patlama gücü elde ediliyor. Bu güç hareket enerjisine dönüştürülüyor. Bu hareket ise hem araçlarımıza, hem sanayimize, hem de yaşam biçimimize yansıyor. Günümüzün moda kavramı elektrikli ya da hibrit motor teknolojisine sahip araçlar. Ama açık konuşmak gerek, elektrik de çoğunlukla fosil yakıttan üretiliyor ve her dönüşüm aslında ciddi bir miktar sistemsel kaybı da beraberinde getiriyor.
Doğaya Zarar Vermemek Mümkün Mü?
Bu nedenle yenilenebilir enerji kaynaklarının yükselişte olduğunu görüyoruz. Sadece köklü hidroelektrik santralleri değil, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, dalga enerjisi, vb. alternatiflerdir kastım. Ayrıca “biyodizel” kavramıyla tanışıyoruz. Bitkisel yağlar kullanılarak üretilmiş bir dizel yakıt alternatifi ve özünde tarım sektörüne dayanıyor. Evet, dışarıdan bakınca elektrikli motorlar daha temiz, sessiz ve çevre dostu bir görünüm arz ediyor. Sivil piyasa için kullanılabilir görünse bile, askeri alanda kullanımı son derece sınırlı kalacak ürünler bunlar. Ayrıca az önce vurguladığımız gibi, elektrik enerjisini elde etme biçimimiz, doğayı kirletmeye devam ediyor. Peki, hem içten yanmalı motor teknolojisini kullanmaya devam etmek hem de doğaya zarar vermemek mümkün mü?
Aslına bakarsanız bunun üzerinde uzun süredir bilimsel çalışmalar yürütülüyor. Fakat ekonomik, sosyolojik ve politik nedenlerle bu çalışmaların kamuoyu dikkatinden uzak bırakıldığını söylememiz gerekir. Veyahut insanlara mantıklı görünecek nedenlerle unutturulduğunu. Örneğin hidrojen. Oksijenle birleşip yandığında sadece su buharı üretiyor. Son derece çevreci bir enerji. Fakat güvenli depolama gibi bahanelerle birleşince zihinlerimizde kalıcı bir yer elde edemiyor. Ayrıca hidroliz yani suyun elektrik enerjisiyle ayrıştırılması işlemi bizlere sanki hidrojen elde etmenin tek yoluymuş gibi servis edildiğinden, zihinlerde sanki bu pahalı ve gereksiz bir enerji çeşidiymiş algısı doğuyor. Aynı şekilde alkollerden de bahsetmek mümkün. Biyolojik mekanizmalarla da elde edilebilecek, yanıcı ve parlayıcı bir ürün ailesi. Uygun bir çevreci ve alternatif yakıttır bu aile aslında. Fakat popüler kültürde Alkol denilince akla sarhoşluk verici keyif içkilerinin gelmesi, aslında çok daha geniş bir aile olan alkaloidleri yakıt olarak düşünmemizin önüne geçiyor.
Kıyafetleri Yiyen Bakteriler
Bu örnekleri daha da çoğaltabilirim. Lakin ben bu bilgiler ışığında sizlere yeni bir zihinsel pencere açmak istiyorum. Askerliğe ve teknolojiye olan ilgim çocukluk yıllarıma dayanır. Bu nedenledir ki seçici bir algıya sahip olduğumu ve bu konulardaki tüm bilgi ve doneleri sünger gibi beynime emdiğimi söyleyebilirim. Çok uzun yıllar önce televizyonda bir belgesel seyrettiğimi hatırlıyorum. Bu belgeselde kısaca geçilen bir bölüm oldukça ilgimi çekmişti aslında. İkinci dünya savaşı yıllarında askeri kıyafetlerin ana maddesini pamuk ve kenevir lifleri oluşturuyor. Savaş uzun ve amansız. Bu süre zarfında Amerikan ordusu bir gerçeğin farkına varıyor. Kıyafetler özellikle kasık ve koltuk altı bölgelerinde çok çabuk eskiyor ve yırtılıyorlar. Elbette Amerikan endüstrisi bu kıyafetleri hızlıca değiştirecek kadar güçlü bir üretim imkânına sahip. Fakat bunun ardında yatan sebepler, gerçekten araştırmaya değer görülüyor.
Bu nedenle önemli bir miktar kullanılmış, yıpranmış ve yenileriyle değiştirmiş kıyafeti paketleyerek ana vatanlarına geri getiriyorlar. Ortaya şok edici bir gerçek çıkıyor. Evet asker hareketli, evet terliyor, sürtünmenin de bu yıpranmada önemli bir katkısı bulunuyor, fakat tek sebep bu değil. Nemle birlikte oluşan uygun koşullar, bir bakteriyi cezbediyor. Bu zaten doğada bulunan ama mekanizma içerisinde yavaşça çalışıp göze batmayan bir bakteri. Askeri kıyafetlerdeki uygun koşullarda bilimsel tabiriyle patlama gösteriyor ve selülozu ayrıştırarak şekere dönüştürüyor. Kısacası kıyafetleri yiyerek şeker üretiyor. (Pamuk, keten, kenevir vb. liflerin ham maddesi selülozdur. Aslında bitkisel hayatın temel maddelerindendir, yapı taşıdır. Otçul hayvanların da sindirim sistemi, nişastaya benzer ama çok daha zor yıkılan bu selüloz moleküler bağını kırma ve şeker başta olmak üzere faydalanılabilir bileşenlere dönüştürmeye yardımcı olan bakterilerle doludur.)
Sonbaharda Dökülen Yapraklar…
Belgesel kumaşlara sentetik liflerin de ilave edilerek dayanıklılığının arttırıldığını söyleyerek konuyu bir noktaya bağlıyordu. Fakat benim zihnimdeki olay örgüsü / örüntüsü farklı bir biçimde oluştu. Demek ki eski kıyafetler, kâğıt kürekler, sonbaharda dökülen yapraklar, yabani otlar ya da tarımdan artan saplar ve kökler, biyolojik yöntemler kullanılarak şekere dönüştürülebiliyordu. Bunun yapılmamasını da mantıklı bir sebebe bağlamıştım. Şeker kamışı ya da ülkemizdeki şeker pancarından geçimini sağlayan devasa bir kitle mevcutken bu yola başvurmak pek mantıklı olmasa gerekti. Fakat diğer bilgilerim ki özellikle tıbbi hususlarda takip ettiğim gelişmeler, bunun sadece teorikte değil, pratikte de geçerli bir yöntem olabileceğini hemen zihnime kazımama sebep oldu. Çünkü insülin başta olmak üzere birçok tıbbi ilacın, artık genetiği değiştirilmiş bakterilere sentez ettirildiğini biliyordum. Hatta benzeri yöntemler birçok dayanıklı sentetik liflerin ve diğer malzemelerin üretiminde de kullanılmaktaydı.
Endüstriyel Alkol
Aradan yıllar geçti. Bir gün özel bir misafir ağırlayacak olan ev arkadaşım, farklı ve elit bir alkol çeşidi tüketmek istedi. Genel kültürü geniş bir danışman olarak birlikte tekelcinin yolunu tuttuk. Arkadaşıma henüz tanışmadığı içki çeşitlerini tanıtıp özelliklerinden bahsettim. Kendisi de bir vermut almaya karar verdi. Fakat benim için bu tecrübenin başka bir anlamı oldu. Orada sadece elit alkolleri değil, tüketime sunulan tüm alkolleri inceleme fırsatı buldum. Özellikle hesaplı ve bol tüketilen birçok alkollü içkinin üzerinde şu ibareyi gördüm: Tarımsal kökenli ürünlerden elde edilmiş alkollerden üretilmiştir. Bunun ardında yatan anlam şuydu. Eskisi gibi bir alkollü içkiyi üretmek için zahmete girmiyoruz. Zaten sanayi kuruluşları, diğer sanayi dallarında kullanılmak üzere yoğun bir içilebilir alkol üretme imkânına sahip. Mısır şurubu denen nesne sağ olsun. Biz sanayi ölçeğinde tarımsal ürünlerden elde edilip saflaştırılan bu ucuz alkolü aldık, içine azıcık aroma koyduk, sulandırdık, sizlere içki diye satıyoruz. Hooop… Hemen aklıma selülozdan şeker üreten bakteri geliverdi. Çünkü karşımda şekerden üretilen bir endüstriyel alkol vardı ve bunun ardındaki tembellikle emek ve sanat yoksunluğu beni son derece rahatsız etmişti. Acaba kar odaklı endüstrinin bana eski bir mukavva karton, kullanılmış kâğıt, eski bir kıyafetin parçalarını içirmesinin önünde bir engel var mıydı?
Bu makale ilk başka size dağınık görünüyor olabilir. Fakat farklı olaylar asasında ilişki örüntüsünü yakaladığınızı düşünüyorum. Bu kapsamda dikkatlerinize sunmak istediğim bir şey var işte. Bizzat yaşayıp tecrübe etmişsinizdir kendi hayatınızda. İyi olarak nitelediğimiz gelişmelerin içerisinde de kötülük, kötü olarak nitelediğimiz gelişmelerin içerisinde de iyilik yatabilir. Mesela kalbinizde çok özel yer etmiş bir ilişkinizi sonlandırırsınız. Üzülürsünüz ve bu anlarda hayattan aldığınız tüm zevkler de yok olabilir. Fakat daha sonra yeni bir insanla tanışırsınız. Çok daha güzel, karşılıklı ve anlayışlı bir ilişkiniz olur. Bir önceki ayrılığınızı hatırlamazsınız bile. Fakat o devam etseydi bu ilişkinize başlayamayacaktınız ve belki hayatınız da büyük bir çileye dönüşecekti.
Milli Motor ve Alkaloid
Aynı şekilde savunma sanayii alanında bazı şeylere geç başladığımız doğru. Ama bunun da bize sağladığı avantajları görmezden gelemeyiz. Daha doğrusu asla gelmemeliyiz. Günümüz milli gayretlerinin önemli bir kısmını milli motor üretimi yönünde harcamaktayız. Evet, tanklarımızı, zırhlı araçlarımızı, kamyonlarımızı yürütecek milli motorlara ihtiyacımız var. Benzinli, gazlı, dizel motorlara. Peki, alkollü motorlara da ihtiyacımız olamaz mı? Helikopter ve uçaklarımıza hareket verecek gaz türbinlerine ihtiyacımız var. Bu türbinler patlayıcı maddelerle farklı oranlarda zenginleştirilmiş yakıtlar yakarlar. Patlayıcı demişken, bu özelliğe haiz birçok alkaloid de var. (Askeri kullanımı da olan tritol, baratol, baritrol gibi sayısız alkaloid mevcuttur. Bu hususları kendiniz de araştırabilirsiniz.) Böylesi bir sanayi altyapı alternatifiyle birden fazla tip alkolü harmanlamak ve türbin motorlarda yakıt olarak kullanmak söz konusu olamaz mı?
Bence bal gibi olur. Hatta olmalıdır da…
Savunma Sanayii
Hiçbir bebek bir günde doğmaz. Hiçbir yumurta ertesi günü çatlamaz. Bir kuluçka süresi gerekir. Askeri bir operasyon planlanırken birçok alternatif masaya yatırılır. Birçok farklı plan oluşturulur. Bunlar arasından zamanı geldiğinde, en uygunu seçilir ve uygulanır. Kişisel kanaatim milli güvenlik gibi hususlarda ve savunma sanayiimizde de aynı yaklaşım benimsenmek zorundadır. Çünkü bir motoru dizayn ederken bu gibi alternatifleri de dikkate alırsanız, sadece ufak bir revizyon yada basit bir parça değişimiyle alkolü yakıt olarak tüketmeyi de başarabilirsiniz. Hatta parça değişimine gerek bile kalmayabilir, yazılımsal olarak çözüm oluşturabilirsiniz. Bu sebepledir ki ister savunma sanayii hamlesinin içerisinde, ister dışında akademik çevrelerde, ister zaten alkolü bir ham madde olarak kullanan sivil sanayimizde, konu üzerinde çalışılmasını teşvik etmek gerekir.
Bakınız kullanılmış kağıt ya da kıyafet kullanalım demiyorum. Fakat ülkemizde zaten oldukça gelişmiş bir ahşap sanayi var. Orman ürünlerinin ciddi miktarda selülozik organik atık ürettiğini biliyorsunuz. Meyvecilik ve sebzecilik de ciddi miktarda selülozik organik atık üretmekte ve bunlar doğa içinde kendiliğinden çürüyüp gitmekte. Fasulye, nohut, barbunya sapları, budanmış ağaçlar, vs. Bunları uygun mikroorganizmaları genetik olarak daha da ideal hale getirerek, şeker üretiminde kullanmak mümkün. Bu şekerden ise son derece verimli bir alkol üretimi zaten yapıla gelen bir uygulama. Sadece bir adım geriye çekilip ardımıza yaslanmamız, daha geniş bir bakış açısıyla tekrar düşünmemiz gerekiyor.
Biyolojik Savaşa Hazırlık
Böylesine bir altyapı kurmanın başka faydaları da var. Yarın bir gün biyolojik savaşa maruz kalmayacağımızın hiçbir garantisi yok. Aynı altyapı farklı mikroorganizmalarla ilaç sektöründe de kullanılıyor. İlacı sadece insan olarak düşünmeyin, belki bitki ve hayvanlarımızın da ihtiyacı olacak. Çünkü artık direkt insanı öldüren mikroplardan ziyade, tarımı ve dolayısıyla gıdayı öldüren biyolojik savaş unsurları kullanılıyor. İşin enteresan tarafı bu tip bir savaşa maruz kalan ülke, askeri bir karşılık da veremiyor, suçluyu da ispat edemiyor. Tek yapabileceği etki oluştuktan sonraki tepkisel mücadele. Maalesef bizde bu imkânlar da bulunmuyor, parçalı varlıklarımız ve insan gücümüz ise organize edilmiyor.
Çeşitli dişli ve çarklardan oluşan klasik bir saat canlandırın kafanızda efendim. Tek bir çarkı çıkardığınızda saat artık çalışmayacaktır. Dikkatle bakarsanız (Amerikan deyişiyle) askeri makinenin de böyle olduğunu görmekteyiz. Peki, askeri makine neyin üzerinde? Savunma sanayii ve ilgili endüstriyel makinenin. O da toplumsal bir makinenin üzerinde varlığını sürdürmek zorunda. Kısacası birbirinin işlerliğine bağlı olarak direkt varlık ve fonksiyonları etkilenecek bir makineler zincirinden, katmanlardan bahsedebiliriz. Öyle olduğunda da çıkarılacak o tek bir çarkın yeri ve önemi aritmetik olarak artmakta.
ABD’nin son kırk yılda Orta Doğu alanında kurguladığı ve sergilediği oyunları görüyorsunuz. Bu nedenle enerji çarkının önemini tekrar hatırlamanızı rica edeceğim sizlerden. Bir alternatifimiz, bir çözümümüz olmalı, olmak zorunda. Ben bu yazıyla bir alternatif ortaya koyarak, tebliğ vazifemi yerine getirdim efendim. Farklı alternatiflerim de var kendimde sakladığım, bahsetmeyi uygun bulmadığım. Ama bu yolu ya da başka bir yolu takip edip etmemek sizlere kalmış. Tekrar görüşene dek, sağlıcakla, afiyetle ve muhabbetle kalasınız.
Aybars MERİÇ
Yazarın önceki yazısı:
Defence Turk Kurucu Ortağı, makine mühendisliği öğrencisi, savunma ve ulusal güvenlik konularıyla yakından ilgileniyor. Amatör olarak video editlemeyi ve fotoğraf çekmeyi seviyor.