Türkiye Cumhuriyeti’nden üst düzey heyet meydana gelen patlama sonrasında Lübnan’ı ziyaret etti
Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta 4 Ağustos Salı günü yaşanan patlamanın ardından bölgede sıcak gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Patlamadan dolayı iktidarı sorumlu tutan muhalifler protesto gösterileri ve ayaklanmalar başlattı. Şehrin birçok bölgesinde protesto gösterileri şiddetli çatışmalara dönüşmeye devam ediyor. Bölgesel güvenliğin sağlanması adına önemli bir aktör olan Türkiye Cumhuriyeti’nden 8 Ağustos 2020 tarihinde T.C. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve T.C. Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun beraberindeki heyet Lübnan’a taziye ziyareti gerçekleştirdi. Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun tarafından kabul edilen heyet, Lübnan’a T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türk milletinin taziyelerini iletti. Lübnan’ın yanında yer alan Türkiye, Beyrut Limanı yeniden açılana kadar Mersin ve İskenderun Limanlarının Lübnan tarafından kullanılabileceği önerisini sundu. Heyet ziyaret sırasında patlamanın meydana geldiği bölgeyi de ziyaret etti. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve Türk Kızılayı bölgede gerekli yardım çalışmalarını gerçekleştiriyor ve sahada faaliyetlerine devam ediyor. [1]
Lübnan Sokaklarında Tansiyon Giderek Artıyor
Beyrut Limanı’nda meydana gelen patlamanın ardından Lübnan sokaklarında tansiyon giderek artıyor. Hükümet aleyhine gösteride bulunan protestocu gruplar bakanlık binalarını basmaya başladı ve patlamadan dolayı hükümeti sorumlu tutmaya da devam ediyor. Lübnanlı emekli subayların önderliğinde olan bir grup eylemci tarafından Lübnan Dışişleri Bakanlığı’na baskın düzenledi. “Devrimin karargâhı” ilan edilen Bakanlık, Lübnan Silahlı Kuvvetleri’nin şehre konuşlanmasına sebep oldu. Emekli subay Sami Ramah, düzinelerce protestocunun Dışişleri Bakanlığı binasına girmesinin ardından binanın merdivenlerinde bir açıklama okuyarak “Bu otorite istifa etmeli,” dedi. Başkentin Şehitler Meydanı’nda ise “Hesap Günü” adıyla gösteri düzenlendi. “Beyrut Limanı’nda hayatını kaybedenler için intikam” ve “Yönetimin değişmesi için bu fırsatı kaçırmıyoruz” şeklinde slogan atan öfkeli bir grup, ekonomik kriz karşıtı gösteriler nedeniyle aylardır demir ve beton bariyerlerle kapatılan Meclis binasına ilerlemek istedi. Polis olaya biber gazı ile müdahale etti. Şehitler Meydanı’nda yan yana dizilen temsili darağaçlarına Meclis Başkanı Nebih Berri ile Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın fotoğrafları asıldı.[2]

Arap Baharı Hareketlerine Bir Domino Taşı Etkisi Mi Yaratılmak İstenmekte?
Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta gerçekleşen patlamanın ardından şehir merkezinde etkisini ve şiddetini hızla arttıran protestolar akıllara “Lübnan’a müdahale mi olacak?” sorusunu getirdi. Yaşanan protestoların şiddet eylemlerine dönüşmesiyle birlikte yıkıcı bir hâl alması ve ülkenin içindeki kutuplaşmaların oldukça keskinleşmesi iç savaş ihtimallerini akıllara getiriyor. Bölgede nihai hedeflerine ulaşmak isteyen devletlerin ve devlet dışı aktörlerin protestoları kendi lehine kullanma ihtimali de oldukça endişe verici. Yeniden Arap Baharı hareketlerine bir domino taşı etkisi mi yaratılmak istenmekte? Kuşkusuz bölgenin kaderini tayin edebilecek birçok aktör olduğu gibi, Lübnan’ın kaderini asıl belirleyecek olan halkının tutumu olacak. Yaşanan dram sonrası bölgesel ve küresel aktörlerin faaliyetleri “yoğun yumuşak güç” kullanımını getirdi.
Yumuşak güç kullanımında esas olan hedef ülkelere yönelik şiddet içermeyen mücadele ve müdahale yöntemidir. Global hale gelen haberleşme ağı ile siber ve bilgi teknolojilerinden istifade edilerek hedef ülke halkları yönlendirilir. Hedef ülke içindeki kutuplaşmalar ve parçalanmış yapılar sonuna kadar kullanılır. Burada mücadele sosyal, psikolojik, siyasi ve ekonomik bir takım araçlar yoluyla gerçekleştirilir. Çeşitli grevler, direnişler, protesto ve boykotlar bu durumun tezahürleri olarak zikredilebilir. Siyasi erk, gücünü toplumdan, kurumlarından ve itaat kültüründen almaktadır. Bu minvalde şiddet içermeyen siyasi direniş örneklerinin, gücü bertaraf etmek için büyük önem taşıdığı savunulmuştur. Söz konusu direnişler şiddetten uzak bir tarife konu olsa da bazı zamanlarda şiddet içeren mücadele biçimi de olası görülmektedir.[3]
Lübnan halkının protestocu grupları bazı devletlerin ve devlet dışı aktörlerin sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiği psikolojik harpler aracılığıyla yapılandırılmış ve etki altına alınmış olabilir. Keza birtakım aktivistlerin harekete geçirilmesi ve yönlendirilmesi sürecin sert güç kullanımına dönüşümüne sebebiyet vermiş olabilir. Bu gibi hassas ve terörizm meselelerinde, hükümet karşıtı bir çizgide dahi olunsa, sağduyulu olunması olası yabancı istihbarat servislerinin kurgusal tuzaklarına düşülmesinin önüne geçilmesine yardımcı olabilir. Zira mesele ilk olarak yaşanan terörizm karşısında ülkenin milli güvenliğinin korunması ve yaşanan tahribat karşısında yeniden sağlanması, tehdit karşısında gereken tedbir uygulamalarının harekete geçirilmesi ve güvenlik meselelerinin çözüme kavuşturulması adına ilgili komisyonların oluşturulması, olay hakkında gerekli incelemelerin sağlanması adına adım atılması ve faillerin incelenmesi suretiyle olay hakkındaki şüphelerin giderilmesi ki asıl faillerin tespit edilmesinin de bu yolla sağlanması gerekir. Tüm bu mücadele örneğinde en önemli olan unsur millet olarak topyekûn bir milli mücadelede örneği gösterilmesidir.

Lübnan’da Psikolojik Savaşın İzleri
Psikolojik savaş, hem savaş hem barış ortamında kitlelerin duygu, düşünce ve davranışlarını değiştirmek amacıyla bilginin kullanılmasıdır. Psikolojik savaşın hedefleri arasında, düşmanın savaş gücünü zayıflatmak, yenilen düşmanın savaşma azmini kırmak, itaat duygusu oluşturmak, kamuoyunu yanıltmak, yönetim ile halkın arasını açmak, kültür değişimi sağlamak bulunmaktadır.[4]
Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta gerçekleşen patlamanın ardından, halkın önemli bir kısmı hükümete olan güvenini neredeyse tamamen yitirdi. Ekonomik olarak da hâlihazırda oldukça zor günler geçiren Lübnan halkının, 4 Ağustos’ta yaşanan terör saldırısının ardından duygu, düşünce ve davranışları oldukça yönlendirilebilir bir durumda. Bu etkide kuşkusuz Lübnan için kritik bir önem taşıyor ve aynı zamanda bir milli güvenlik tehdidi. Hükümet bir an önce halkı sağduyuya çağırmak için gereken adımları atmalı ve yeniden, millet olabilmeyi başarmak zorundadır. Yoksa “Lübnan’ın Suriyeleştirilmesi” sonu kaçınılmaz olacaktır.
Ömer MEMOĞLU
Referanslar
[1] Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız ile Sayın Bakanımızın Sayın Cumhurbaşkanımızın ve milletimizin taziyelerini iletmek üzere Lübnan’ı ziyareti mfa.gov.tr/sayin-bakanimizin-lubnan-i-ziyareti.tr.mfa [08.08.2020].
[2] Lübnan protestoları: Emekli askerler Dışişleri Bakanlığı’nı bastı; Başbakan’dan erken seçim çağrısı tr.euronews.com/2020/08/08/lubnan-da-protestolar-buyuyor-bir-grup-emekli-asker-d-sisleri-bakanligini-basti [08.08.2020].
[3] Sharp, G. Diktatörlükten Demokrasiye. (Boston: The Albert Einstein Institution, 2010), 38-39. ‘dan aktaran: Gölpınar. H. Yumuşak Güç Bağlamında Örtülü Faaliyetler ve Algı Operasyonları. New Security Ecosystem and Multilateral Cost. 137-146.
[4] Tarhan, N. Psikolojik Savaş. (İstanbul: Timaş Yayınları. 2012), 21-32. ‘den aktaran: Özarslan, M. Z. Kitleleri Harekete Geçirme Aracı Olarak Sosyal Algı Yönetimi. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Ticaret Üniversitesi. (İstanbul: 2014), 48.
Yıldız Teknik Üniversitesi
Türk Araştırmacı / Yazar