Dergimizin yeni serisi “Makineler, İnsanlar ve Felaketler” ile, tarihin tozlu sayfalarında kalmış, insanlığın teknolojik hırsının ve bazen de dikkatsizliğinin neden olduğu büyük savunma sanayii kazalarına ışık tutuyoruz.
Yusuf Emir Işık
Soğuk Savaş’ın nükleer caydırıcılık stratejisinin merkezinde yer alan kıtalararası balistik füzeler (ICBM’ler), stratejik kapasitenin zirvesini temsil etmiştir. Bu füzelerin en güçlülerinden biri olan Titan II, dokuz megatonluk nükleer savaş başlıklarıyla donatılmıştı ve potansiyel bir nükleer çatışmada ilk saldırı kapasitesinin önemli bir unsuru olarak görülüyordu. Ancak, bu muazzam gücün yönetimindeki en küçük insani hata bile, küresel ölçekte bir felaketin eşiğine getirebilecek bir zincirleme reaksiyonu tetikleme potansiyeli taşıyordu. Keza 1980 yılının Eylül ayında Arkansas, Damascus yakınlarındaki bir Titan II silosu, tam da böyle bir senaryonun örneğini sunmuştur.
Olay Nasıl Yaşandı?
18 Eylül 1980 Perşembe akşamı, yaklaşık 18:30 sularında, Little Rock Hava Kuvvetleri Üssü’ne bağlı 374. Stratejik Füze Filosu’na ait Launch Complex 374-7 adlı füze silosu, rutin bir basınç kontrolü ve bakım çalışmasına sahne oluyordu. Bu işlem, füzenin ikinci kademe oksitleyici tankının basınç kapağını çıkarmayı içeriyordu. Görevli ekipte, deneyimli füze teknisyeni Hava Eri David F. Powell (21 yaşında) ve eğitimdeki Hava Eri Jeffrey L. Plumb (19 yaşında) bulunuyordu. Olay, füze silosu içerisindeki dar bir platformda gerçekleşti. Powell, bir somunu gevşetmeye çalışırken, elindeki yaklaşık 4 kilogram ağırlığındaki lokma anahtarını düşürdü. Lokma, yaklaşık 21 metre (70 feet) düşerek füzenin birinci kademesindeki titanyum yakıt tankına çarptı ve yaklaşık 10 santimetrelik bir delik açtı.
Delikten sızmaya başlayan yakıt, son derece yanıcı ve zehirli olan Aerozine 50 (hidrazin ve dimetilhidrazin karışımı) idi. Bu kimyasalın havayla temas ettiğinde kendiliğinden tutuşabilen, yani hipergolik bir madde olduğunu belirtmekte fayda var. Sızıntının başlamasıyla birlikte silo içerisinde yakıt buharı birikimi hızla arttı.
Durumu kontrol altına almak için hemen harekete geçildi. Hava Kuvvetleri yetkilileri, patlayıcı buharların dağılması için siloya taze hava pompalama gibi tedbirler aldı.
Makineler, İnsanlar ve Felaketler: Damascus Titan Füze Patlaması çalışmasının tamamı Defence Turk Dergi 28′nci sayısında.
Çalışmanın tamamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
İlk başta, durumun tam ciddiyeti anlaşılamadı ve kurtarma ekibinin üyeleri, durumla başa çıkmak için yetersiz veya yanlış yönlendirilmiş prosedürlerle karşı karşıya kaldı. Eric Schlosser’in “Command and Control” adlı eserinde de detaylandırıldığı gibi, bu tür bir sızıntı senaryosu için belirlenmiş bir protokol bulunmuyordu. Sızıntıyı durdurma çabaları başarısız oldu. Sızıntı devam ederken, silo içerisinde ölümcül bir patlayıcı atmosfer oluştu. Çeşitli ekipler siloya girip çıkarak durumu değerlendirmeye çalıştı. Hava Kuvvetleri yetkilileri arasında, sızıntının kontrol altına alınması için farklı stratejiler üzerinde hararetli tartışmalar yaşandı.
Sızıntının başlamasından yaklaşık sekiz buçuk saat sonra, 19 Eylül’ü 20 Eylül’e bağlayan sabaha karşı yaklaşık 03:00’te, beklenen kaçınılmaz gerçekleşti. Silo içindeki patlayıcı yakıt buharları tutuştu. Patlamanın kesin nedeni tam olarak belirlenemese de, bir havalandırma fanının kıvılcımı veya statik elektrik deşarjı gibi hipotezler öne sürülmüştür. Patlama sonrası yaklaşık 740 ton ağırlığındaki beton silo kapağı, muazzam bir güçle havaya fırlayarak fırlatma kompleksinden bir buçuk kilometre uzağa düştü. Yedi katlı yeraltı silosu tamamen parçalandı ve yerle bir oldu.
Bu yıkımın ortasında, füzenin tepesinde bulunan ve en büyük Amerikan nükleer savaş başlıklarından biri olan dokuz megatonluk W53 nükleer savaş başlığı ise silodan dışarı fırladı. Savaş başlığı, patlamanın etkisiyle yüzlerce metre havaya yükseldi ve daha sonra fırlatma rampasından yaklaşık 55 metre uzağa düşerek ağır hasar gördü. Savaş başlığının karmaşık güvenlik mekanizmaları, nükleer zincirleme reaksiyonu tetiklemeyen bir “tek nokta güvenli” tasarıma sahipti ve patlamanın şiddetine rağmen işlemesini sürdürdü. Eğer bu güvenlik mekanizmaları devreye girmeseydi veya hasar görseydi, Arkansas’ın büyük bir kısmı nükleer yıkıma uğrayabilir, radyoaktif serpinti ABD’nin doğu kıyısına kadar ulaşabilirdi.
Tarih, uluslararası ilişkiler ve savunma sanayii araştırmacısı