Avrupa’nın 6. nesil Tempest savaş uçağının çığır açan radarının sırrı tamamen küçülme ve dijitale geçmeyle ilgili.
Birleşik Krallık, İsveç ve İtalya tarafından yürütülen ve 2030’dan sonra hizmete girmesi beklenen 6. nesil savaş uçağı TEMPEST, silah ve itiş gücünden pilot kaskının içine yansıtılan sanal kokpite kadar bir dizi yeni teknolojiyle dolup taşacak. 2020 Ekim ayında mühendisler, uçağın radarının dokuz saatlik yüksek çözünürlüklü videoya veya orta büyüklükteki bir şehrin internet trafiğine eşdeğer miktarda veriyi her saniye işleyeceğini duyurarak çıtayı yükseltti. İddiayı destekleyecek çok az ayrıntı verildi ancak radarın üzerinde çalışan İtalya merkezli Leonardo şirketindeki mühendisler, Defense News ile ipuçlarını paylaştılar.
Performansı artırmak, anten üzerinde küçük TRM modülü (alıcı/verici) bulunan ve her biri farklı hedefleri takip eden veya daha büyük ışın oluşturmak için diğerleriyle birleşip ayrı bir radar ışını oluşturan günümüzün Aktif Faz Dizinli Radarını (AESA) tekrar düşünmek anlamına geliyor.
Analog verilerden dijitale geçiş
AESA radarındaki TRM’ler gruplar halinde oluşturulur ve her grup tarafından alınan sinyaller, radarın işlemcisine geçmeden önce verileri dijitalleştiren bir alıcıya iletilir. Boyutları nedeniyle, alıcılar uçağın burnunun arkasına konumlandırılmalı ve gelen analog radar sinyalini (veriler) koaksiyel kablolardan almalıdır. Bu durum, sinyal dijitalleştirilmeden bazı verilerin kaybolmasına sebep olur. Koaksiyel kablolar, az sinyal kaybı ile geniş menzilde frekans taşıyabilen özel bir kablo türüdür.
Leonardo, bunu düzeltmek için alıcıları küçültmeye çalışıyor. Böylece, radar sistemini buruna konumlandırıp antene entegre edilebilecek ve koaksiyel kablo ihtiyacını azaltacak. Alıcıdan çıkan veriler yine işlemciye gidiyor ancak artık dijital olan radar sinyalini fiber optik kablolardan alıyor. Fiber optik kablolarda sinyal kaybı yaşanma ihtimali oldukça düşük olduğu gibi veri taşıma kapasitesi de fazladır. Bir fiber kablodaki sinyal diğer kablodaki ile karışmadığı için net bir iletim sağlanmaktadır.
Küçülmüş boyutlar sayesinde alıcı sayısını artırmak
Yeni radar sistemi, BAE Systems ve Leonardo’nun koaksiyel kablolar kullanacağı Eurofighter Typhoon savaş uçağı için geliştirecekleri Avrupa ortak radar sistemi Mark 2’den bir adım ötede.
Baş Mühendis Tim Bungey’in açıklamalarına göre, küçültülmüş alıcılar anten içindeki sinyali alıcı zincirinde çok daha erken dijitalleştirebilir. Verilerin daha erken dijitalleştirilmesi, daha fazla verinin alınıp aktarılabileceği, verilerin daha esnek bir şekilde yönlendirilebileceği ve radarın veri bağı veya elektronik harp gibi çok işlevli sensör olarak kullanılması için daha fazla potansiyele sahip olacağı anlamına geliyor.
Küçültülmüş alıcıların ikinci avantajı ise çok daha fazla alıcı kurulması ve her birinin daha az TRM modülü kullanacağıdır. TRM’leri, daha fazla alıcı tarafından işlenebilen gruplara bölebilmek, sistem içinde performansı ve esnekliği artırmada önemli bir adım. Bu adım, daha geniş bant aralıklarını desteklediği gibi önemli ölçüde veri üreterek, ışın yönlendirme ve çok işlevli çalışma için daha fazla esneklik sağlayabilir.
“TRM gruplarının ve dolayısıyla alıcı sayısını, Eurofighter için MK2 radarının sunabileceğinin ötesinde artırmayı hedefliyoruz.” – Tim Bungey
Leonardo’nun Tempest programının baş mühendislerinden Duncan McCrory, yeni radar sistemi sınırları zorlasa da bunu bağımsız bir bileşen olarak değerlendirmenin hata olacağını söylüyor. Duncan McCrory‘nin açıklamalarına göre çok işlevli radyo frekans sistemi (MRFS); elektronik harp ve destek sistemi, elektro-optik/kızılötesi (EO/IR) hedefleme ve durumsal farkındalık sistemi, kapsamlı haberleşme ve iletişim sistemi ile donatılan Tempest’in görev sistemine entegre edilecek. Bu sistemler tarafından toplanan veriler, uçak mürettebatına durumsal farkındalık bilgisi oluşturmak için birleştirilecek. Ayrıca, diğer uçak ve insansız sistemlerden alınan veriler ve işlemek için kullanılan makine öğrenimi ile birleştirilecek. Böylece, kokpitte aşırı bilgi yüklenmesini önleyerek, hava mürettebatının verileri hızlı bir şekilde almasına ve uygun şekilde işlenmiş ve doğrulanmış bilgilere dayalı kararlar alarak, tartışmalı ortamlardaki tehditlere hızla yanıt vermesine olanak sağlayacak.
“Tempest için üzerine entegre edeceğimiz şey, insan-makine ekip ilkeleridir.” – Duncan McCrory
Team Tempest
Entegre görev sistemi ve Tempest savaş uçağının tasarımı paralel olarak ilerliyor. Uçak, içten dışa etkili bir şekilde tasarlanıyor. Ekipler, gelecekteki algılama, iletişim ve etki kabiliyeti gereksinimlerini saptayabilmek için Birleşik Kralık Savunma Bakanlığı ile yakın bir şekilde çalışıyor. İleriki süreçte, uçağın gerekli aviyonik sistemleri için Team Tempest ortaklarıyla birlikte hareket edecekler.
İtalya merkezli Leonardo, uçak gövdesine sensörlerin entegre edilmesi için Birleşik Krallık merkezli BAE Systems, sistemlere yeterli güç ve soğutma kapasitesi sağlamak içinse Rolls-Royce ve Fransa merkezli MBDA şirketleriyle birlikte çalışmaktadır.
BAE Systems şirketinin Team Tempest ortakları Leonardo UK, MBDA UK ve Rolls-Royce’dur. Çalışmalar, GE Aviation, Martin-Baker, Qinetiq ve Thales UK dahil olmak üzere 600’den fazla şirketin yanı sıra küçük ve orta ölçekli işletmelerin ve akademinin katılımıyla desteklenmektedir. Bu ortaklar, 6. nesil savaş uçağı için gerekli teknolojileri geliştirmek üzere Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin Hızlı Yetkinlik Ofisi (Rapid Capabilities Office) ve Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı ile birlikte çalışıyor. Sanayi ve Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı genelinde 1.800’den fazla kişi Tempest projesi üzerinde çalışıyor ve BAE, 2021 yılında bu rakamın 2.500’e ulaşacağını söylüyor.
Defence Turk Dergisinin 2. sayısı çıktı. Dergiye ulaşmak için tıklayınız.
İlgili Olarak
Altıncı nesil savaş uçağı TEMPEST programında 3D modeller paylaşıldı
Makine Mühendisi. Savunma sanayii teknolojileri takipçisi, araştırmacısı.