Baş Söz
Askerî Sözleme Bilgisi yazı dizimizin bu ikinci bölüğünde irdeyeceğimiz söz özellikle Atsız’ın romanlarından iyi bildiğimiz, ”Kür Şad ve Kırk Çerisi” kip sözünde kullanılan ve Osman/Ataman çağı Türk İmparatorluğu uğurunda (saltanat) da kullanımı süren çeri sözüdür. Bu söz aşağıda görüleceği üzere çok yaygın bir kullanım alanına sahiptir ve ilk yazılı kaynaklarımızda da tespiti mümkündür.
Giriş
Çeri sözü, dilimizde ”sü (”ordu; asker, çeri”)” sözü yanı sıra ”asker” (Ar.) ve ”ordu” için kullandığımız söz ve Orkun döneminde yani klasik çağda yazıtaşlarda tanıkladığımız bir sözdür. Dildeki bu aynı güdüye bugün de denk geliyoruz: asker sözünü hem teklik olarak kullanıyoruz, hem de doğruca orduyu anlatmak için. Elimizdeki bilgiye göre sözün ilk geçtiği kaynak Köli Çor yazıtaşı olmalıdır. M.S. 722-723 yılları arasına taarihlenen kaynakta (batı yüz, 9. dize) Köli Çor için başka, muhtemelen dikili taşı diktirenin ağzından şöyle denmektedir:
… süŋüş bolsar çerig/çeriğ iter erti …
”… savaş olsa/olduğunda askeri eder/düzenler [savaşa hazır haale getirir] idi …”
[Öncesi tahrip olmuştur. Etmek eylem sözünün asıl anlamı bir işi uygun haale getirmek, düzenlemek, ıslah etmektir. Günümüzde bu neden Ordu ilinde odunu yakacak biçime getirmeğe ”odun etmek” denir. Buradaki sözü aşağıda göreceğiniz örnek üzere ”çeriyi baş-la-mak, sevk etmek, yerleştirmek, ona baş etmek” gibi anlamak da mümkündür. ”… savaş olduğunda çeriyi yönderir, sevk eder idi …”. Nitekim bengitaşında Köli Çor için ”çabış” yani çavuş olduğu anlatılır ki bu sözün o dönem anlamı başkadır ve ”başkomutan” demektir. Bunun ayrıntılı açıklaması için 8. Yüzyılda Türk İstihbarat Anlayış ve Faaliyeti makalemizin bir sonraki olan ikinci bölüğünü bekleyiniz.]
Bu, görülene göre tanıklayabildiğmiz ilk kaynaktır ve bir büyük ileri gelenin yazıtaşında, diğer deyişle devlet/yazı dilli bir kaynakta geçmesi durumu sık kullanılan bir söz olduğunu kanıtlar.
Bundan kısa bir süre sonra Teŋride Bolmış El Etmiş Bilge Kağan (Gökden/Tanrıdan kut almış ülkeyi düzene sokmuş/devleti [mekanızmasını] tesis etmiş bilge Kağan) M.S. 759-760 arasında diktirdiği düşünülen yazıtaşında şöyle diyecektir (doğu yüz, 3.-4. dizelerden):
Seleŋe kidin Yılun Kol berdin sıŋar Şıp Başıŋa teği çeriğ itdim. Kereğün, Sakışın, Şıp Başın yöre kelti. …uçı Seleŋeke teği çeriğledi.
”Selenge’nin batısından Yılun Kol’un/Irmağı’n güney yanındaki Şıp Başı’na değin çeri yerleştirdim. Kereğü’yü, Sakış’ı, Şıp Başı’nı yürüyerek geldi(ler). …ucu{-ndan}(?) Selenge’ye değin çeriledi(ler) [çeri kondurdu(lar), gönderdi(ler)].”
(Kol sözünün çokça anlamı vardır. Birisi ”ırmak”tır.)
Burada ayrıca gördüğümüz -lA (-lA -> -la/-le) eki kullanılarak adından eylem yapıldığıdır. Ardışık iki cümlede aynı söz kipini kullanmamak (o durumda çeriğ itdi) için burada deyim yerindeyse güzel söz sanatı icrasına başvurulmuş. Türkçenin enginliği açısından yalnızca bir ve basit ancak güzel ve gösterilebilir bu tanıklık dilimizin o dönem uyanık şuurunu, kıvraklığını ve çok öncelerde işlenmiş yoğun bir mesai birikiminin olduğunu, yaz(dır)ıcının da ayrıca buna önem ve özen sunduğunu gösterir özden örnektir.
Klasik Çağı kapsayacak daha sonsuz sayısız kaynak nedeniyle pek çok örnek ve değişik kullanım söz konusudur. Ancak sözü öz ve erişilir tutmak adına, bütün diğer kültürel birikim ve varlıklarımız gibi eğitimde ve her yerde yalnızca anılıp üstün körü geçilen ancak kültürel kimlik şuurunun gelişmesi (çok hafife alınan ve basit bir deyimle ”genel kültür” ifaadesine indirgenen mesele) için seçilmiş yerlerinin isabetli öğretilmesi elzem ve gerekli Türk Dilinin en önemli şaheserlerinden Kaşgarlı’nın Divânu Lugati’t Türk, yani Türk Dilleri Divânı‘na bakalım. Taarihi ihtilaflı olup 1070li yılların ilk yarısında bittiğini biliyoruz.
çeriğ. Savaştaki karşılıklı saflar. Şu atasözünde de geçer: alp çeriğde, bilge teriğde (alp savaşta, bilge ise kurultayda {sınanır}).
Savaştaki karşılıklı saflar ise savaş yerinde karşı karşıya gelen ordulardır. Buradan ayrıca aynı yağı (”hasım”) sözü gibi kullanımca ”savaş” anlamına da geldiğini görüyoruz. Bu yine, Türkiye coğrafyası taarihî kaynakların (13.-19. yy.’a dek) sözlerini toplayan Tarama Sözlüğü‘nün tanıklarında da görülecektir.
Daha ileriye gittiğimizde dilimiz için çok önemli bir kaynak olan ve kimi dil ile yazım özellikleri yanı sıra bizim öz kanımızca yine o çağda var olan bir kolluk gücünü anlatır bir sözü de barındırması nedeniyle Selçük çağına ait olduğu düşünülen Bahşayış bin Çalıça Sözlüğü‘nde ise şu maddelerle karşılaşırız:
1. çerinüŋ ortası (çerinin ortası). Merkez. Buna ”kol” da denir ve buradan Moğolcaya geçip ”gol” olup, sonra kimilerimize geri dönmüştür; örneğin Babürnâme’de bu kipde geçer ve burada sağ ile sol kanatlar ise Moğolca sözler ile anılır. Kol sözünün bir diğer anlamı da ”tümenlik (”onbin”) engim (sınıf; birlik)”dir. Kırda böylesi bir engim çok büyük bir engimdir ve sıkça olmayan bir olaydır. Ordubaşı, başkomutan anlamına kolbaşı sözü de (Kazakçada kullanılır örneğin; bizim soy adlarda da geçer) bunlarla ilgili olmalıdır. Binlik birliğe ise ”orta” denir.
2. çerinüŋ sağı ve solı (çerinin sağı ve solu). Çerinin sağ ile sol kolu.
3. çeri başı (komutan). Bu yazı dizisine ait bir önceki yazımızdaki ”sübaşı’ ile karşılaştırınız.
4. çeri kılağuzı (çeri kılavuzu/kulavuzu). Sıkça nöbetleşen iki sestir. Günümüzde çokça örneği var (bkz. döğmek/dövmek vb.).
5. çeri sımak (ordu yenmek, dağıtmak, bozmak).
6. çeri sınmak (ordu yenilmek). Sırpsındığı Muharebesi’nin adındaki sındık sözü bu sı-n- eyleminden; sınılan, kırılan, yenilen yer demek. Sırp Sındığı da Sırp’ın Kırıldığı Yer demektir.
7. çeri aaleti (silah ve diğer askerlik aalet edevat).
8. çerici (askerî; ordu mensubu; çerisi olan -kimse-). Bu söz TS’nün saptağı dışında belki de taarihî kaynaklar arasında bir bu sözlükte geçmektedir.
Tarama Sözlüğü‘nün değişik eser ve dolayısıyla dönemlerden topladığı tanıklara bakacak olursak, şunları görürüz:
1. çeri ardı (artçı).
2. çeri beği (çeri başı; buna kimi kaynakta erbaş gibi çeribaş dendiğini de görüyoruz).
3. çeri başlamak (askere kumanda etmek).
4. çeri çekmek/tartmak [/dartmak]/salmak (asker iletmek, sevk etmek).
5. çeri önü/öŋi (öncü). Bunun yine değişik adları var. Selçük çağında bir örnek olarak çalış da denirdi (çalmak ”çarpmak, (yere) vurmak/çalmak, yara açmak, çalık atmak” eyleminden). Bu sözün (ad) diğer iki anlamı da ”muharebe” ve günümüzdeki mastarından anlanacağı üzere ”emek, zahmet”. çalışçı (İbn-ü Mühenna Sözlüğü) ise kolluk görevlisi, güvenlik personeli.
6. çeri yasamak/düzmek (asker toplamak/düzene nizama koymak).
7. çeri sınıkmak (sınmak ile aynı).
8. çeri sürücü (süreni/sevkiyatı gören, bununla memur baş).
9. çerilenmek (çeri edinmek).
10. çeriyi bağlamak (askeri durdurmak).
Görüldüğü gibi kurulan pek çok söz ve yaygın bir kullanım bahis konusu. Burada önemli ayrıntı aşağıda daha seçik görüleceği üzere sürekliktir nitekim bütün bu tanıklar değişik dönemlerdendir.
Çok önemli bir kaynağımız olan Codex Cumanicus‘ta (13. yy. sonu/14. yy. başları) çeri sözü bir cümle içinde, anda ulu çeri köründi yani ”orada ulu çeri göründü” diye geçer. Yine çeri başı sözü burada da geçmektedir. Bu ulu çeri için Kaşgarlı’nın şaheserinden sonra önemli söz dağarcığı ile yüksek bir konumda olan 12. yy.’da Ze Mahşerî tarafından yazılmış Mukaddimetü’l Edeb‘deki çeriğ kara sözünü belki eşdeş gösterebiliriz. Güney Azerbaycan’da günümüzde büyük/güçlü ordu anlamına kara koşun denir. Koşun, askerî birlik(ler); ordu demektir ve yine Türkçedir. Muhtemelen yazar kara çeriğ yazmak isterken Türk olmaması nedeniyle karıştırmış. Bunu ortaya koyacak kanıt nitelikli Ze Mahşerî’nin bu sözü andığı aynı yerde ”küçlüğ boldı, yığıcı boldı”, yani güçlü oldu, engelleyici/diretici oldu sözlerini anmış olmasıdır. Aynı bir geleneği Kara Fatma gibi ad koyma geleneğinde belki de görmemiz mümkündür. Bununla birlikte kara sözünün en az 9 anlamının bulunduğu da unutulmamalıdır.
Son olarak yakın dönemin taarihî sözlüklerinin en iyi, en tertipli ve kapsamlısı 1899 taarihli Şemseddin Sâmi’nin Kâmus-ı Türkî’sinde ve yine aynı yakın dönem sözlükleri Lehcetü’l Lügat ile Lehce-i Osmânî‘de de çeri ile çeribaşı sözleri geçmekte, yukarıda andığımız koşun sözü ise L.L. gibi bizim alan sözlükleri olan K.T. ile L.O.’de geçmekte olup Uygurca ve Kuzey Azerbaycan’da da aynı biçimde hâlâ kullanılmaktadır.
Sonuç
Sonuç olarak klasik çağdan yakın çağa, Oğuz alanından Kıpçak, Uygur ve diğer alanlara dek genel Türkçe tabir edebileceğimiz bir kaplam içinde ortak bir söz ve değerden bahsedebiliriz. Bu sözü eskisi gibi kullanmıyor olsak da sözün şahsında durumun genel olarak özü herhangi bir sözü bilip taarihî haafızamıza kaydetmek ve böylece millî varlıkla millî şuuru güçlendirmeğe engel değildir ve bunun için de illa günde dile kazandırmak gibi bir çaba içinde olmak gerekmez. Tanımak, kendi öz farkındalığında olmak yeterlidir. Öbür yandan dilin diğer soydaşlarımızla köprü kurmada birinci sırada geldiği bir diğer gerçektir. Bu bağlamda Gaspıralı’nın sözünü anımsamak ve dizilimine dikkat kesilmelidir.
Burada Türk Ulusu olarak dikkat, önem ve özen vermemiz gereken mesele, kültürün bir aynası ve taşıyıcısı olan yalnızca dil için değil, bütün diğer kültürel-ulusal varlıklar/değerlerimiz için aynı tutum ve bakış içerisinde olmamız gerektiğidir. Bir örnekle belki dün gibi geleneklik Türk kuşamı kuşanmayacağız ancak, bizi biz yapan maddî ve maanevî değer ile öğeleri bilmek, hakkında temel söz edecek denli bilgiye ve zihnimizde güçlü imgelere neden, özümüzde güçlü bir şuur ve öz farkındalığa neden bir bilgi düzenine sahip olmak zorundayız. Kişiyi kişi, ulusu ulus yapan bu anlayış, bu fikrî derinliktir. Dünden bugüne birikimi, edindiği tecrübeleri, maddî ve maanevî varlığını bilmesidir. Nitekim bir ülkenin ulusun ufuk, vizyon sahibi olup öz üretir olması, yaptığı işi de doğru yapması ve daha ileri, daha iyiye gitmek istemesi büs bütün buna bağlı ve bununla ilgilidir. Çünkü ancak ve yalnızca çizilen resimce yaşamda kendine değer biçip kendini değerli görebilmesi, biçtiği değeri de yaşatması mümkün olacaktır. Bu da, özüne saygınlık ve şeref verecek, dünyada var olma savaşında eline en güçlü anahtarı tutuşturacaktır. Günümüzde duymasak da başımızda olan, toplum olarak barışık yaşayabilmemize engel ve tüm sorunların ana kaynağı işte budur. Bir birimiz arasında güçlü bir ”yapışkan”ın olmaması, kültürel kimlik buhranı yaşamamızdır. Bunu aşmak için çabalamak ise bu necip milletin birer neferleri olarak her birimizin üzerine en büyük ve şerefli görevdir.
Bunlarla birlikte, yukarıda imlediğimiz gibi millî şuuru en güçlü besleyenin de yine millî maanevî değerler, Türk’ün mukaddesaatı doğrultusunda geliştiği için o değerler düzeninin kodlama ve gücünü geri yansıtma özelliğiyle özünde taşıyan hiç kuşkuya yer yok ki, dildir. Ata’nın dediği gibi; Türk, her şeyden önce Türkçe demektir. Kutluluğumuza sahip çıkıp onu daha yücelere taşıdığımız oranca mutlu, barışık ve ileri olacağızdır.
Görseller
Kapak görseli Tilla Deniz Baykuzu Usta’nın Son Bilgiler Işığında Kürşad İsyanı çalışmasından alınmıştır: ”Wei Nehri Anlaşması”nı gösterir, sancaklı Türk atlıları görülmektedir; Çin kaynaklarında geçen bir betmedir. Geri kalan görseller Cengiz Alyılmaz Usta’nın İpek Yolu Kavşağının Ölümsüzlük Eserleri çalışmasından alınmıştır.
Kaynakça
Ana başvuruş çalışmaları olarak Osman Mert Usta’nın Köli Çor Yazıtı ve Anıt Mezar Kompleksi ile Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes-Tariat-Şine Us, Kabalcı’dan çıkan D.L.T., Fikret Turan Usta’nın T.D.K.’ndan çıkmış B.B.Ç. Sözlüğü (ikinci baskı), Nuri Yüce Usta’nın M.E. (T.D.K., üçüncü baskı), Mustafa Argunşah ile Galip Güner Ustaların C.C. (Kesit Yayınları, 2015) ve yine T.D.K.’ndan çıkmış T.S. çalışmaları kullanılmıştır.
Ayrıca çok değerli ve önemli Güney Azerbaycan ayrıntısı için G.A. Karadağlı Atilla A. yoldaşımıza teşekkürü borç biliriz.
Küpçüoğlu Caner Çetin
Defence Turk

Savunma sanayii takipçisi. Zırhlılara büyük ilgi duyar.