Çağrı Doğal GÜL
“Hata analizi meşakkatli iştir. Dikkatle ve titizlikle yapılmalıdır. Objektif olmak şarttır. Hiçbir ayrıcalık kabul edilemez.”
Serinin önceki yazısına ulaşmak için tıklayınız
İnsanlar zaman zaman hayatlarındaki gidişatın sürekli olumlu yönde olacağı yanılgısına kapılırlar. İşler düzgün gidecek, başarı daim olacak, her zaman kazanacakmışsınız gibi. Oysa çan eğrisi gibi doruğa tırmandığınızın hemen ertesi günü aşağıya doğru engellenemez inişiniz başlayabilir. Bunu kişisel olarak da yaşayabilirsiniz, ekip olarak da firma olarak da. Yapılabilecek en sağduyulu hareket önce durmanız, düşünmeniz, çözüm üretmeniz ve planlamanızı yaparak harekete geçmeniz olacaktır.
İlk zorluğu 1999 senesinde yaşadık. Tasarımla ilgili ters giden bir şeyler vardı. Kağıtta yapılan hesaplamalar ile testler ve denemelerdeki sonuçlarda açık sapmalar vardı. İlk başta toleransların içindeydik ve kontrol altındaydı. Aradan bir ay geçmeden kontrol dışına doğru kaymaya başladık ve mide bulandırıcı bir histi bu. Apollo 13’ün hikayesini Bilim Teknik Dergisinden okumuştum ilk olarak. NASA Uçuş Direktörü meşhur “Houston, bir problemimiz var” mesajını aldığında sanırım aynı hissi duymuştu. O an dünya başınıza yıkılır. Hesaplarınız, modellemeleriniz artık güvenilmezdir. Acil toplantılarda konuşulanların yarısı anlaşılmaz ve boştur, kalan yarısı ise aptalca suçlamalar ve gereksiz savunma çabalarıdır. Tercih edilen yöntemler hatalıdır. Uygulanan çözüm modelleri yetersizdir. Yazılımlar yeni ortaya çıkan faktörleri es geçmiştir. Kullanılan ekipman yanlış seçilmiştir. İnsanlar sakinleşip çözüm önerilerini konuşmaya başlayana kadar kargaşa hakim olmaya devam eder.
Böyle anlarda gerçek liderlik gerekir. Apollo 13 faciasında NASA Uçuş Direktörü “Bugün NASA’nın en kötü günü” diye konuşan yetkilisine “Hayır, bugün NASA’nın en güzel günü olacak ve astronotlarımızı geri getireceğiz” demiştir. ROKETSAN’daki o zamanlarda baş mühendislerimizin hemen hepsi sağlam adamlardı (lütfen kadın meslektaşlarımız alınmasın, ‘adam’ ibaresi kadın erkek herkesi kapsamaktadır). Ama içlerinden bir kaç tanesi benim örnek alacağım seviyede insanlardı: Uğur Arkun, Tuğrul Tınaztepe ve Ertuğrul Başeşme. İşi ele almalarını hatırlıyorum. Hata bütçesi (Error Budget – EB), Failure Mode Effect Analysis (FMEA) gibi tanımlamaları duymaya başlamıştık toplantılarda. Lançerde ölçüm için kullanılacak Dummy Roket ile birlikte atışlı test konfigürasyonu konusunda fikirlerimizi istemişlerdi. Ben sayfalarca yazdım, çizdim. Tuğrul Ağabey’in (Tınaztepe) gülümseyerek benim el yazısı notlarıma baktığını hatırlıyorum. “İyi güzel de Çağrı, oldu olacak bari Mars’a kadar gidelim bu kadar hazırlıkla” demişti.
Hata analizi meşakkatli iştir. Dikkatle ve titizlikle yapılmalıdır. Objektif olmak şarttır. Hiçbir ayrıcalık kabul edilemez. En başına dönersiniz, hesaplamalarınızdan ve modellemelerinizden başlarsınız. Teknik Resim makine mühendisliğinin kritik unsurudur. Teknik resim herşeyi içerir. Sadece çizgi, boyutlar ve toleranslardan ibaret değildir. Tamamlanmış teknik resim resim, tasarımınızın üretilebilirliğinin göstergesidir. Tasarımcı mühendis ile üretim, kalite, planlama mühendisleri teknik resim üzerinden konuşmadan anlaşırlar. Bu nedenle eğer hatalı bir şeyler varsa, bazı ipuçları teknik resim detaylarında saklıdır. Bu sizi boyut kontrolüne, komponent muayene dediğimiz kalite kontrol metodlarına götürür. Buradaki bütünü idrak ettiğinizde, mühendislik kavramının anlamına biraz daha yaklaşabilirsiniz.
Hata analizinin diğer tarafı uzun çalışma saatlerinden ziyade, bazı işlemleri sayısız kere tekrarlamak, kimi zaman sonu gelmeyecekmiş gibi akan sayfalar dolusu veriyi incelemek ve parametrelerin size ne söylemeye çalıştığını anlamaktan geçer. Bunu yaparken çalışmaları tahminlerinize göre planlarsınız. Tahminlerinizi doğrulayabilmek adına FMEA yöntemini kullanabilirsiniz. Yani parametreler içerisinde testlerde çakma ihtimali olduğunu düşündüğünüz parametreyi diğer değişkenleri sabit tutarak incelersiniz. Zor ve zaman alan bir iştir, ayrıca pahalıdır.
Günlerimiz, haftalarımız hatta aylarımız uykusuz ve stresle geçti. Sıradan sakin çalışma günleri insana pek bir şey katmaz. Sizi adam eden, sorunlarla karşılaştığınızda ne yaptığınızdır. O sürede kendi tasarımımız olan roket hakkında hiç farkında olmadığımız ve tanımladığımız fonksiyonu kritik seviyede etkileyen pek çok parametrenin varlığını keşfettik. Bu son derece önemli bir detaydı. Savunma projelerinde genelde rekabet ettiğiniz taraf en hafifinden Türkiye’ye hatırlanamayacak kadar uzun zamandır tedarik sağlayan yabancı firmalardadır. Yıllara sair olarak bu firmaların teknoloji transferi yapabilmesi için zemin oluşturulmuştur. Ancak hiçbir zaman bu teknoloji transferi beklenen kıymette gerçekleşmemiş ve tatmin edici seviyede kazanım sağlanamamıştır. İddia edebilirim ki bu en büyük ölçekte roket teknolojilerinde mümkün olmuştur. Sebebi de oldukça basit: vermediklerinde oturup üstünde çalışmak zorunda kaldık. Bu bize özellikle katı yakıtlı roket teknolojisi konusunda ciddi kazanım sağladı. Teknolojik birikim, o konuda yetiştirdiğiniz insan kaynağı, bu kaynağın niteliği ve oluşturduğunuz kütüphane ile belirlenebilir. İsteyen ve imkanı olan ROKETSAN kütüphanesindeki çalışma raporları ve akademik tezlerden bu durumu gözlemleyebilir. Bu dokümanların yüzde kaçı kuruluşundan bugüne mevcut proje ve çalışmalara ilişkindir sorusunun yanıtıdır aynı zamanda.
ODTÜ Havacılık Bölümünde özel öğrenciyken ikinci dönemde okulu bırakmaya karar verdim. O zamana kadar ROKETSAN’da çalıştığım her konu başlığı kendi başına doktora tezi olacak seviyedeydi. Hocam sayın Sinan Akmandor ile görüştüm ve kararımı söyledim. İnsanın bazen kendi kapasitesini de kabullenmesi gerekir. Belki hem işi hem de okulu bir arada götürebilir ve ismimin başına yüksek mühendis ibaresini koyabilirdim. Yine belki dedim daha ileride tekrar dönebilirim akademik çalışmaya. Sonuçta o gün için doğru kararın bu olduğunu düşündüm.
ROKETSAN benim için çok şey ifade etti hala da öyle. Büyük bir aile, kardeşler takımı, gittiğim en değerli okul, bünyesinde yer aldığım her anı beni keyiflendiren, sabah uykularını seven bir tembel olarak 06:30 servisini hiç kaçırmadan, ayağımı asla sürüyerek gitmediğim olağanüstü bir yerdi. Bugün Suudi Arabistan’ın çöllerinde ayaklarımın üzerinde duruyorsam ve kazandığım teknik bilgiyle ekmeğimi kazanabiliyorsam, bu 1992 ile 2002 yılları arasında ROKETSAN’da geçirdiğim günlere dayanıyor.
Bugünkü notlarım biraz kısa kaldı. Bir sonrakinde bilgi edinmek adına nasıl uğraştığımızı, rekabet ederken nasıl çabalar harcadığımızı, hatalarımızı, eksikliklerimizi, hissettiklerimizi anlatmaya çalışacağım.
Serinin devamı “Bir Roket Mühendisinin Notları-IV”e ulaşmak için tıklayın.

Defence Turk Kurucu Ortağı, makine mühendisliği öğrencisi, savunma ve ulusal güvenlik konularıyla yakından ilgileniyor. Amatör olarak video editlemeyi ve fotoğraf çekmeyi seviyor.