Bir Roket Mühendisinin Notları-IX – İleri Gözetleme Hikayeleri –II
“En az 50 yıldır 155’ten 203 mm’ye kadar her türlü top ve uçak mühimmatları ile dövülen ve mühimmat el kitabına göre bunların en az % 15’inin henüz patlamamış olarak yattığı yaklaşık 50 kilometrekare bozkır arazi.”
Serinin önceki yazısına ulaşmak için tıklayınız.
Havanın çok sıcak olduğunu hatırlıyorum. Gözetleme kulesinin tepesinde terimin alnımdan ve ensemden aşağı sabırlı sabırlı aktığını hala hissedebiliyorum. Daracık platformda Polatlı Topçu Okulu’ndan İleri Gözetleme Timi ile birlikte dikiliyoruz. Ahşap üç ayağın üzerinde neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt olduğuna dair maaşımın yarısına bahse girebileceğim batarya dürbünü bütün ihtişamıyla yer kaplıyor.
Dürbünün başında Cem Üsteğmen var. Batarya telsizi cazırdıyor: “G1, G3, Işık…”
Cem’in gözü dürbünde, ben hemen yanındayım. Bende ise video kamera ile lazer mesafe ölçer var. O sessizlikte sonsuz gibi gelen beş saniyeden sonra yanıt geliyor: “G1 dinlemede… G3 dinlemede…”
G3’ün sesi zayıf, telsizden ziyade sıkıntıdan ve sıcaktan uyukluyorlar muhtemelen. Eh, sabahın beşinde yola çıkılmış, saat sekizde cihazlar tevcih edilmiş, geçen son dört saati hazır şekilde bekleyerek geçirmişler, insanlık hali.
İşin matematiği basit en az iki gözetleme postası gerçek kuzeye göre bağlanmış dürbünler ile herhangi bir noktanın koordinatını verebilir. Atışlardan herhangi birini kaçırıp okuyamama ihtimaline karşı biri yedek üç posta hatta uygunsa dört posta ile çalışmak daha doğrudur. Batarya dürbünlerinde milyem taksimatı vardır (360 derece 6400 milyeme eşittir). Gerçek kuzeye göre koordinatı bilinen (genelde kule koordinatları kayıtlıdır) bir noktaya dürbünü çevirir ve elinizdeki el kitabında belirtilen açı değerini bağlarsınız. Böyle baktığınız ve ölçtüğünüz noktanın koordinatı gerçek kuzeye göre otomatik olarak belirlenebilir. Kolaylıkla da anlaşılacağı gibi Işık Gözetleme Postasında komutanın bulunduğu mevki ya da kuledir.
Cem’in erken dökülmeye başlamış saçları ve bebek sırıtışlı suratı hata kabul etmeyen sert mizacını saklardı. Her şeye rağmen işini ciddiye alır ve titizlikle uygulatırdı.
Genelde üç kuleye dağılırdık. Şanslı isek Roketsan’ın aracı ile Polatlı Topçu Okulu’nun Unimog’u yakınlarda olurdu. Rampa’dan bu kadar uzakta araç emniyet, yiyecek, su ve sığınak demekti.
Kendi başımıza test atışına geldiğimizde genelde yalnız başımıza olurduk. Teslimat atışlarında ekip kalabalık, program yoğun ve stresli olurdu. Rampadan yirmi kilometreden fazla uzaklaşma durumunda, poligonun kuzeyindeki alçak tepelere kurulu telsiz rölesi devreye girer, ikinci kanal üzerinden alternatif iletişim hattımızı oluştururdu. ASELSAN Telsizlerine küfretmeyi ve sevmeyi orada öğrendim…
Sonu gelmeyen teslimat atışlarından birisini hatırlıyorum; dağılım kriteri (atılan menzilde orta vuruş noktası çevresinde % 1’i nispetinde yarıçapın oluşturduğu dairenin içine salvodaki roketlerin yarısının düşmesi) tutmadığı için yedek salvolara geçtiğimiz. Rampada herkes gergin, kulakları bizde. Yedek salvo atıldı ve öğle yemeği arası verildi. Biz de gözetleme dışında araziye girip tek tek düşme noktalarını tespit edip koordinatları bildireceğiz. Yemek arası, muhtemelen yemekten sonra araç gelecek ve araziye girilecek. Ben Levent Uzman’ın gözünün içine baktım: “Cem biz giriyoruz, gözün üzerimizde olsun…”
Araziyi biraz tarif edeyim de ne halt karıştırdığımız biraz gözünüzde canlansın; en az 50 yıldır 155’ten 203 mm’ye kadar her türlü top ve uçak mühimmatları ile dövülen ve mühimmat el kitabına göre bunların en az % 15’inin henüz patlamamış olarak yattığı yaklaşık 50 kilometrekare bozkır arazi parçasında salvodaki 10 roketin düşme noktalarına tek tek gidip GPS ile koordinat okuyacaktık.
Soğuk pidelerini gazı kaçmış kola ile tıkınan gözetleme postalarının endişeli bakışları altında, bize en yakını bin metre civarında olan vuruş noktalarını dolaşmaya başladık. Hava sıcak, iğrenç bir rüzgar esiyor, attığım her adımda gördüğüm hurdalara değmeden yürümeye çalışıyorum. Levent’in moralini takviye için çantamda çikolata ve enerji içeceği var. Aslında Levent’i asıl mutlu eden Cem Üsteğmen’i kulede bırakmış olmanın rahatlığı. Arka fonda parlak bir güneş ve bir tek Platoon filminin müziği eksik. Kafamız aşağıda yürüyoruz. Cem’in arada sırada bizi yönlendiren sesi birinci kanaldan duyuluyor. Levent patlamış barut kokusunu takip edip tek tek buluyor noktaları. Arada hurdalara takılıyor gözü: “Çağrı hocam patlamaz değil mi bunlar?” Cevap vermek bile istemedim. Manzara şu, olur da patlarsa ve şarapnel isabeti alırsanız, ana damara isabet durumunda hiçbir operatör sizi zamanında dikemez. Günahlarınızın bağışlanması için aşağı yukarı iki dakika bilinciniz açık kalır sonra işin sonu…
Koordinatları alıp aheste aheste adımlarla geri döndük kuleye. Soğuk pide o kadar da kötü sayılmazdı ama bize içecek olarak sadece ısınmış sular kalmıştı. Eren Rampa’dan araba ile gelene kadar biz telsizden koordinatları geçmeyi bitirmiştik. Dağılım kriteri sağlanmıştı ve işi tamamlamıştık. Telsizden toparlanın ve dönün dediler. Pılımızı pırtımızı topladık ve araziyi arkamızda öksüz çocuk gibi bırakıp hareket ettik. Bir dahakine kadar…
Serinin devamı “Bir Roket Mühendisinin Notları-X”a ulaşmak için tıklayın.
Çağrı Doğal Gül

Defence Turk Kurucu Ortağı, makine mühendisliği öğrencisi, savunma ve ulusal güvenlik konularıyla yakından ilgileniyor. Amatör olarak video editlemeyi ve fotoğraf çekmeyi seviyor.