Bir Roket Mühendisinin Notları-X – Roket Tasarımı Hikayeleri – I
“Ateşleme düğmesine basılır, çıktı çıkmadı derken roket kartal gibi atılır yerinden… 43.800 metre… “
Serinin ilk yazısına ulaşmak için tıklayınız.
Serinin bir önceki yazısına ulaşmak için tıklayınız.
Tuğrul Abi ilk söylediğinde “deretepe de ne yahu?” demiştim. Bunun demonstrasyon roketi tasarım projesi olduğunu anlamam biraz sürmüştü tabi ki. Bu projeden bahsetmiştim daha önce biraz. Ama fazla detay vermemiştim çalışan insanlarla ilgili.
Tuğrul Abi grubun lideriydi, Uğur Abi ise başmühendis. Tuğrul Abi daha pratik çözümcüydü ama Uğur Abi ise tam bir öğretmendi. Eğlenceli zamanları hatırlıyorum hep, dilimiz ODTÜ İngilizcesine döndüğünden bazı kelimeleri hep yanlış telaffuz ederdim (hot spot gibi mesela), statik testlerde motor borusunun üzerinde kahverengiye çalan sıcak noktalar (hot spots) belirirdi. Buraları genelde motor borusu iç çeperindeki yalıtımın olması gerekenden ince veya hiç bulunmadığını, belki de tasarımın değiştirilmesini işaret eden parametrelerdendi. Tuğrul abi bunları bana söyletir eğlenirdi.
Uğur Abi ile hatıralarım daha çoktur. Kasırga motorunun iç balistik analizini ateşleme verisi olan grafik üzerinden manuel yapardık. Bir seferinde denklemleri çözmeye çalışırken okuldaki gibi yapmaya çalıştığımı görmüştü. Hemen müdahale etmişti, “kitabı aç önüne ve bak, burada kimseyi sınava sokmuyoruz.” Calculus kitabını açıp denklemi kontrol ederek tekrar çözmüştüm. Bu bana ayrı bir ders olmuştu. Neyi ne kadar bildiğiniz önemli değildi, kontrol şarttı. Kimse, dahi olmanızı beklemiyordu, işinizin gereğini yapmanızı istiyorlardı. Bir gün iş güvenliği eğitiminde Mustafa Bey tehlike prosedürlerini anlatıyordu ama naifliğinden ne dediği anlaşılmıyordu. Uğur Abi tercüme etmişti: “Tesis içinde mesai saatinde yürüyorsam sorun yok demektir, ama koşuyorsam beni durdurup neden diye sorma, benimle birlikte bir yerinde ayı bağırıyormuş gibi koş!”
DRTP o güne kadar yaptıklarımızın içinde tasarımı tamamen bize ait çap, gövde, malzeme, yakıt karışımı, ateşleyici unsurlarına sahip özel bir üründü. Tahmin edileceği ölçüde başarı ya da başarısızlık çizgisinde kaderimizle baş başaydık. Bir kaç istisna dışında tüm üretim, test faaliyetlerinde kas gücünü yatay ve düşey taşımalarda biz harcadık. Ufak tefek iş kazaları yaşadık, yakıt dolu motor borusunu vinç ile taşırken yağlı yüzeyden kaynaklı boru kaydı ve Uğur Abi yaklaşık 100 kiloluk kütleyi yere çarpmadan tutmaya çalıştı. Biz vincin kumandasıyla boğuşurken elleriyle flanjın kenarından kavramış bağırıyodu: “İndirin oğlum, indirin!”. 100 kiloluk kütlenin yarıdan fazlası yakıttı, yer yalıtkan epoksi kaplı olmasına rağmen boru düşse ne olacağı konusunda hala bir fikrim yok. Tek inandığım yukarından bir yerden bizi izleyen bazı gözlerin koruduğuydu. DRTP kesin ve gerçek bir kilometre taşıdır, ne bildiğimizi ve neyi hala bilemediğimizi o projede her boyutuyla anlamıştık.
122 mm çapındaki bir roketi ne kadar uzağa atabilirsiniz? Temel fizikteki sevimli yatay atış formülasyonu bunun yanıtını kabaca söyler, ama pratikte test etmeniz gerekir. İlkini atarsınız ve 33 kilometreyi görürsünüz ama yükseliş değeri o sihirli 45 derecenin henüz altındadır. İzin istersiniz, önlemler alınır ve yükseliş değeri cesaret edebileceğiniz ölçüde artar. İkinci roket 35 kilometreyi geçer, tel örgünün ötesindedir. Endişe ve sevinç birbirine karışır. Teknik heyet hararetle tartışır. Yeniden izinler alınır ve bu sefer fırlatma noktası geriye çekilir, poligonun arka kısmından atış yapılır. 37 kilometreyi geçtiğinizde sanki ses duvarına ramak kalmışçasına çıldırırsınız. Hesapları kontrol edersiniz. Yükseliş bir türlü 45 dereceye gelmemiştir. Atış idare subayının yüzü alı al moru mor, insanlar birbirine bağırıyor, son bir gayret. Arkada köylünün pancar tarlasının kenarına fırlatma aracı konuşlandırılır. Köylülerin şaşkın bakışları arasında Fatih ve Murat, Atış İdare Subayı ile konuşurlar, ama tartışıyorlar mı yoksa kavga mı ediyorlar anlaşılmaz. Sonra daha da çılgınca bir şey olur atıştan önce, lançerdeki roketlerden biri kilit piminden kurtulur ve gerisin geri düşer. Ateşleme kablosu bağlı ve kısa devre kelepçesi çıkarılmıştır. Yani bir anlamda namluyu terk etmiş top mermisi kadar tehlikelidir. Herkes kendini korumaya alırken, tek bir adam, tek başına, Mehmet Acer, gider sakin sakin günlük işini yapar gibi bir ucu lançer tüpünün kenarına dayalı roketi bebek gibi kaldırır ve yerine oturtur. Kilitleme pimi şimdi oturmuştur yerine. Mehmet Acer eliyle tamam işareti yapar, geldiği gibi sakin yüzünde en ufak bir kımıldama olmadan yerine döner. O sırada muhtemelen hayatlarının en az üç yılını oraya gömmüş olan Fatih ve Murat için ateşlemeyi yapmaktan başka çare kalmamıştır. Ateşleme düğmesine basılır, çıktı çıkmadı derken roket kartal gibi atılır yerinden… 43.800 metre… Bu arada yükseliş hala 45 derecenin altında, yani aradan geçen 15 yıldan sonra 122 mm Mızrak roketinin menzili hala muamma. Benim için hayatın anlamı böyle bir şey…
Bir sonraki yazı hikayelerin devamı…
Çağrı Doğal Gül

Defence Turk Kurucu Ortağı, makine mühendisliği öğrencisi, savunma ve ulusal güvenlik konularıyla yakından ilgileniyor. Amatör olarak video editlemeyi ve fotoğraf çekmeyi seviyor.