Burak Özcan
Soğuk Savaş’ın neden olduğu jeopolitik zorluklar, Avrupa devletlerinin Sovyetler Birliği’nin hava gücüne karşı etkin bir şekilde mukavemet edebilecek yeni nesil üstün nitelikli bir hava muharebe uçağına olan gereksinimini ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte Avrupa’da konuşlu savunma sanayii üreticileri ABD üretimi savaş uçaklarına yönelik mevcut bağımlılığı azaltma yönünde bir insiyatif başlatmıştır. Mevcut hava kuvvetleri envanterindeki uçak filolarının yaşlanması ve teknolojik olarak geride kalması, bu mevcut bağımlılığı azaltma çabalarını daha da hızlandırmıştır.
Aynı zamanda, kıta genelinde nitelikli işgücü oluşturma ve savunma teknolojileri alanında Avrupa’nın mevcut tasarım ve üretim yeteneklerini geliştirme hedefi de bu modernizasyon ihtiyacının önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu çok yönlü gereksinimlerin birleşimi yüksek performanslı, çok rollü bir savaş uçağı platformunun geliştirilmesine öncülük etmiştir. Başlangıçta hava üstünlüğünü tesis etme amacıyla tasarlanan Eurofighter Typhoon projesi, değişen küresel güvenlik ortamı ve operasyonel ihtiyaçların evrilmesi ile, hava-yer operasyonları, keşif ve elektronik harp gibi farklı görevleri de başarıyla icra edebilecek dinamik rollü bir yeteneğe kavuşmuştur.
Eurofighter Typhoon’un Tasarım Süreci
1980’li yıllarda NATO ülkeleri, Sovyetler Birliği’nin teknolojik açıdan gelişmiş yeni 4. nesil savaş uçakları olan MiG-29 Fulcrum ve Su-27 Flanker’ın oluşturduğu artan tehditle karşı karşıya kalmıştır. Bu yeni Sovyet tehdidi karşısında, Avrupa hava kuvvetleri, MiG ve Sukhoi uçaklarına karşı üstünlük sağlayabilecek hava üstünlük uçağına yönelik artan bir talep içindeydi. Eurofighter projesi, işte bu Sovyet tehdidine karşı koymak amacıyla başlatılmıştır.
Eurofighter Typhoon projesi, İngiltere, Almanya, İtalya ve İspanya’nın öncülüğünde planlanmış ve bu ülkelerin işbirliğiyle hayata geçirilmiştir. Eurofighter Typhoon’un geliştirilme sürecinde önemli bir kilometre taşı olan ilk prototipin inşasına 1989 yılında başlanmıştır. Projenin uluslararası niteliği gereği, uçağın bileşenlerinin üretim hattı ve nihai montaj aşamaları, sorumluluğu bulunan dört ana ülkeye dağıtılmıştır: İngiltere’de BAE Systems’in Warton tesisleri, Almanya’da EADS’nin Manching tesisleri, İtalya’da Leonardo Uçak Bölümü’nün Torino tesisleri ve İspanya’da EADS CASA’nın Getafe tesisleri.
Eurofighter Typhoon: Gök Vatan’ın Hava Gücü Adayı çalışmasının tamamı Defence Turk Dergi 26′ncı sayısında.
Çalışmanın tamamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Eurofighter Typhoon, hem subsonik (ses altı) hem de süpersonik (ses üstü) hız aralıklarında üstün manevra kabiliyeti sunacak şekilde tasarlanmıştır. Bu bağlamda Eurofighter Typhoon’un tasarımının erken aşamalarında pilotlar da yer almış ve amaçları, etkili bir şekilde uçurulabilen ancak kasıtlı olarak dengesiz bir hava çerçevesi geliştirmek olmuştur. Bu dengesiz tasarımın birincil amacı, hem ses altı hızlarda üstün manevra kabiliyetini temin etmek hem de çeşitli muharebe senaryolarına uygun süpersonik yetenek sunmaktır. Typhoon’un hem süpersonik hem de düşük hızlarda yüksek çevikliğe sahip olması, kasıtlı olarak kararsız (relaxed stability) bir stabilite tasarımına dayanmaktadır. Typhoon’un doğuştan gelen bu dengesizliğini telafi etmek üzere, dört kanallı dijital fly-by-wire kontrol sistemi entegre edilmiştir. Fly-by-wire sistemini hakkında bilgi verecek olursak, bu sistem pilotun kumanda kolunu hareket ettirdiği anda, bu hareketi dijital bir sinyale dönüştürerek, uçağın kontrol yüzeylerini doğrudan elektrik motorları aracılığıyla hareket ettirir. Bu sayede, pilotun komutları mekanik bağlantılara gerek kalmadan, daha hızlı ve hassas bir şekilde uçağa iletilir.
Fly-by-wire sistemi, pilotun uçağı kontrol etmesi için bir köprü görevi görür. Pilotun kumanda hareketleri, uçuş kontrol bilgisayarı tarafından anında algılanır ve uçağın kontrol yüzeylerine elektrik sinyalleri gönderilir. Bu sayede uçak, pilotun isteğine uygun olarak hareket eder. Sistemde kullanılan jiroskoplar ve ivmeölçerler gibi hassas sensörler, uçağın her anki konumunu ve hareketini takip eder. Bu bilgiler doğrultusunda uçuş kontrol bilgisayarı, uçağı otomatik olarak dengede tutmak için gerekli ayarlamaları yapar. Böylece pilot, uçuşa daha çok odaklanabilir. Bu sistem, yapay stabilite sağlayarak güvenli ve etkin bir şekilde uçurulmasını mümkün kılar; zira manuel kontrolün tek başına bu doğal dengesizliği yönetmesi mümkün değildir. Fly-by-wire sistemi pilotun izin verilen manevra zarfının dışına çıkmasını engeller.
Tarih, uluslararası ilişkiler ve savunma sanayii araştırmacısı