“Hakimiyet Savaşı: Libya” yazımızda sizlere Libya’da gerçekleşen olayları tarihi süreci ile birlikte aktardık. Ayrıca Doğu Akdeniz konusundaki ehemmiyeti ve Yunanistan’ın oradaki oldu bittilerini de aktarmaya çalıştık. Bu süreçte özellikle Savunma Sanayii sektörünün büyütecin oranını bir tık artırarak Libya’ya bir daha bakması gerekiyor. Aslında çok daha detaylı incelemelere haiz bir konu lakin biz bu yazıda oldukça geniş açıdan bakmak için büyütecin oranını düşük tuttuk.
Türkiye’nin Libya’daki Askeri Nüfuzu
Türkiye Libya’daki krizin en başından bu güne kadar bölgenin istikrarı için çalışmış, bölgede şiddetin körüklenmemesi için çabalamıştır. Mevcut konjonktürde Ulusal Mutabakat Hükumeti (UMH) ile ilgili konularda mutabık kalıp gerekli desteği vermiştir ve askeri ihtiyaçlar da dahil olmak üzere bölgede aktif rol almaya devam etmektedir.
Türkiye’den Libya’daki UMH’ye gönderilen Kirpi II ve Vuran zırhlı araçlarının kamuflaj, uzaktan komutalı stabilize silah sistemi ve jammer yerleşimine baktığımızda bu araçların aslında TSK için sipariş edilmiş araçlar olduğunu tahmin ediyoruz. Uydu görüntüleri aracılığıyla TSK konfigürasyonunda üretilmiş (olduğunu düşündüğümüz) bu araçlardan UMH’ye en az 36 adet teslim edildiği tahmin ediliyor.
Ayrıca bölgede çekilen bazı görüntüler vasıtası ile Türkiye’nin Libya’da Bayraktar TB2 bulundurduğu iddia edildi. Ancak bu konu resmi olarak teyit edilmedi.
🔴Samsun limanından yola çıkıp İzmir'e uğrayan AMAZON GIURGIULESTI gemisi ile yola çıkan çok sayıda Kirpi II zırhlı araç Libya’nın Trablus limanına ulaştı. pic.twitter.com/mN8DCjgX3V
— Defence Turk (@Defence_Turk) May 18, 2019
Türkiye’ye yönelik iddialar
Türkiye’nin bölgede istihbari faaliyetler yönettiği ve UMH tarafından Hafter güçlerine (Libyan National Army-LNA) yönelik yapılan başarılı karşı taarruz ile UMH’nin tekrar ele geçirdiği Gharyan kentine yönelik operasyonu bizzat Türk kurmaylarının yönettiği iddiaları LNA tarafından kendi başarısızlıklarına karşın hedef göstermek için dillendirildi.
Gharyan kentinin ele geçirilmesinden sonra Türkiye’ye yönelik iddialar arttı ve karalama kampanyası haline geldi. Türk ve Pakistanlı çeşitli resmi yetkililerin pasaport resimleri üzerinden sosyal medyada güçlü dezenformasyon faaliyetleri yürütüldü. Bu faaliyetleri LNA taraftarları, Mısır ve BAE kökenli hesaplar büyük biçimde destekledi. LNA Sözcüsünün Türkiye’ye yönelik tehditleri üzerine Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar sert tepki gösterdi ve mütekabiliyet hususunun altını çizdi.
Türk vatandaşlarının LNA tarafından alıkoyulması üzerine Türkiye Dışişleri Bakanlığı çok sert bir açıklama ile muhtemel bir Libya müdahalesinin meşru hale geldiğini vurguladı. Savunma Sanayii açısından baktığımız bu yazıda politik unsurlara değinmemizin yegane sebebi de bu. Türkiye Doğu Akdeniz hususu başta olmak üzere birçok haklı sebep ile Libya’daki savaşta oyunun kurallarının değişmesi halinde sert tepki vereceğini net bir biçimde yansıttı. İlerleyen süreçte mevcut durumun seyrine göre Türkiye’nin bölgede daha aktif rol aldığını görmemiz çok sürpriz bir senaryo haline gelmeyecektir.
Türk Deniz Kuvvetleri’nin Libya sahillerinde bayrak göstermesi, belki de TCG Bayraktar gibi gemilerimiz ile bölgeye yönelik desteğin meşru olarak uygulandığı süreci izleyebiliriz.
Bu noktada Türkiye’nin UMH’ye yönelik gerçekleştirdiği desteğin uluslararası hukuka aykırılığı bulunmadığı ve bu konuda azami gayret gösterdiği dikkatlerden kaçmamalıdır.
Hafter güçlerine yönelik destekler
Türkiye’nin Libya UMH’ye zırhlı araç nakletmesinden sonra Hafter yanlısı güçlere (iddialara göre BAE tarafından) çeşitli zırhlı araçlar verildi (Mayıs 2019). Yeni üretilmiş bu araçların çoğu Ürdün’deki Kral II. Abdullah Tasarım ve Geliştirme Bürosu (KADDB) tarafından üretilen araçlar. Araçların bir kısmı Çekya merkezli Tatra firmasının şasisi üzerinde inşa edilmiş, bir kısmı direkt olarak Güney Afrikalı Paramount Group firmasının geliştirdiği araçların lisans altı üretimi.
- Al-Mared 8×8 Tatra’nın 8×8 araç şasisi üzerine inşa edilmiş, 25 tonluk STANAG Level 3 (Level 4’e yükseltilebilir) korumaya sahip bir zırhlı personel taşıyıcı. 30 mm top entegre edilebiliyor. 2+8 kişi taşıma kapasitesine sahip. Teslim edilen araçlarda silah kulesi görülmedi.
- Al-Wahesh 4×4 yine Tatra şasisi üzerine inşa edilmiş STANAG Level 1 (Level 2’ye yükseltilebilir) korumaya sahip bir zırhlı araç. 2+8 kişi taşıma kapasitesine sahip. KADDB aracı daha önce Aselsan’ın Tanksavar Füze Sistemi ile sergilemiş ve Türkiye’de sektörel gündemde kendini göstermişti.
- Paramount Group’un Mbombe 6×6 aracı, lisans altı olarak KADDB tarafından üretiliyor. 27 ton ağırlığındaki araç STANAG Level 3 balistik korumaya, Level 4a/b mayın ve patlayıcı korumasına sahip. 3+8 kişi taşıma kapasitesine sahip. Libya’da görüntülenen araçların KADDB tarafından üretildiğini destekleyen bir diğer unsur, Paramount Group tarafından yayınlanan raporlarda bu satışa dair işaret olmaması ve bizzat şirket tarafından Libya’ya araç gönderildiği hususunun yalanlanması. KADDB ile Paramount 50 adet Mbombe 6×6 üretimi için 2015’te sözleşme imzalamıştı.
Ürdün üzerinden gerçekleştirilen zırhlı araç sevkiyatları daha önce Suriye’de de “proxy’lere” yani vekillere zırhlı araçlar verildiği için çok fazla dikkat çekmedi. Ancak BAE envanterinde 50 adet bulunan Pantsir S1 hava savunma sisteminde biri Gharyan’ın 430 km güneydoğusunda bulunan Jafra Hava Üssü yakınlarında görüldü. Görüntülenen sistemin BAE envanterinde yer aldığını; MAN SX45 8×8 askeri kamyon üzerine monte edilmiş Pantsir S1 sistemi konfigürasyonu sadece BAE tarafından kullanıldığı için kesin olarak biliyoruz.
Pantsir S1 sisteminde 15 metre ila 15 kilometre irtifadaki, 1.2 ila 20 kilometre mesafedeki hava hedeflerini imha etme kapasitesine sahip 12 adet 57E6E füzesi ve 2 adet 30 mm A38M uçaksavar topu bulunuyor.
“Javelin’in düşüşü”
Hafter güçlerinin BAE, Suudi Arabistan ve Mısır’dan aldığı büyük desteklere rağmen beklenen başarıyı gösterememesi üzerine bölgeye yeni teslimatlar da yapıldı. UMH güçlerinin Gharyan kentini LNA’dan geri alması ile birlikte LNA’dan ele geçirilen mühimmatlar arasında ABD’nin müttefiklerine satarken dahi zorluk çıkardığı Javelin güdümlü tanksavar füzeleri (ATGM) de vardı (Haziran 2019). Bu mühimmatların BAE tarafından LNA’ya verildiği idda edildi. Bunda en büyük etken Javelin ile birlikte yakalanan mühimmat kutularının BAE ordusuna ait olması. 3. nesil bir ATGM olan Javelin tek er tarafından kullanılabilmesi ve at-unut bir şekilde ateşlenmesi ile oldukça tehlikeli bir sistem olarak öne çıkıyor. Javelin gibi pahalı ve komplike bir sistemin LNA güçleri tarafından kullanılmasının dışında BAE’nin bölgedeki özel birlikleri veya diğer askeri birlikleri tarafından kullanılması oldukça kuvvetli bir ihtimal olarak beliriyor.
Javelin’in yakalanmasının üzerinden henüz kısa bir süre geçmişken; Senato Dış İlişkiler Komitesinin en kıdemli Demokrat üyesi Bob Menendez, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya bir mektup yazarak, Libya’da ortaya çıkan Amerikan silahlarının soruşturulmasını istedi. Menendez, mektubunda, Pompeo’ya hitaben, “Eğer bu iddialar doğruysa, yasaya göre BAE’ye tüm silah satışını kesmeniz gerekeceğinin eminim farkındasınızdır.” ifadesini kullandı.
Bu tarz sistemlerin satış sözleşmelerinde bulunan son kullanıcı maddelerine göre satıcı ülkelerin izni olmadan başka ülkelere devri mümkün olamaz. Kaldı ki silahlar bir ülke de değil bir milis organizasyonundan ele geçirildi.
Lazer güdümlü obüs mühimmatı
Gharyan kentinde UMH tarafından ele geçirilen mühimmatlar arasında Javelin kadar dikkat çekmeyen ancak çok önemli olan bir mühimmat daha var. Ele geçirilen maksimum 25 km menzilli Lazer Güdümlü 155mm GP6 mühimmatı, çekili AH4 obüs sisteminden kullanılabiliyor.
Çinli Norinco firması tarafından üretilen GP6 mühimmatı ve AH4 çekili obüsü geçtiğimiz Şubat ayında BAE tarafından sipariş edilmişti. Libya’da daha önce yine Çinli GP1 mühimmatının kullanılması bu alımda şüphe çekmişti ancak yinede alımın Yemen için yapıldığı düşünülmüştü. Bunun ile birlikte Libya’da AH-4 çekili obüsü de görebiliriz. Bu durum farklı bir sonucu da gündeme getiriyor. Pantsir gibi komplike hava savunma sistemleri bile gördüğümüz vekalet savaşlarında hassas güdümlü mühimmat noktasında farklı bir döneme girdiğimiz daha net anlaşılıyor.
Savaş | Vekalet mi? Müşterek mi?
Hafter’in Trablus’taki UMH’ye yönelik operasyon başlatacağı henüz yeni dile getirildiğinde; birçok kesimde Hafter güçlerinin ezici bir zafer kazanacağı görüşü hakimdi. Hafter güçlerinin (LNA) başlangıçtaki başarılı ilerleyişi Tarblus yakınlarına yaklaşmasından itibaren durdu. Bölgeye Türkiye’den yola çıkan Kirpi II ve Vuran araçlarının ulaşmasının ardından gelişen süreçte LNA’nın taarruzu kırıldı ve UMH birlikleri LNA’yı püskürtmeye başladı. Bazı kentlerde karşılıklı çekişmenin sürdüğü dönemde BAE tarafından LNA’ya yapılan kuvvetli destekler (yukarıda değindiğimiz) çatışmaların seyrini değiştiremedi.
Libya’da gerçekleşen savaşta Suriye’dekinin dışında bir yaklaşım ile vekillere devredilen eski Sovyet üretimi silahlar ve çeşitli depolardan ele geçirilen silahlar dışında bil fiil kullanımdaki sistemlerin sahaya çıktıklarını görüyoruz. Tabi burada üçüncül üreticilerin ürettiği zırhlı araçlar dışındaki sistemlerden bahsediyoruz. (Keza Suriye’de yeni zırhlı araçların çeşitli unsurlarca kullanıldığına şahit olduk.) Bölgede 3. nesil ATGM sisteminden henüz çoğu ordunun kullanıma almadığı lazer güdümlü obüs mühimmatına ve hatta bölgede dolanan gelişmiş hava savunma sistemlerinden bahsediyoruz. Bu ipuçları bize vekillere yönelik silah desteği kadar sahada ülkelerin kendilerine bağlı birçok personel bulundurdukları yönünde de kuvvetli işaretler veriyor.
Son dönemde Yemen’de Husiler tarafından üretilen (devşirilen veya montajlanan daha olası) balistik füzeler, insansız mini drone’lar ve hava-hava füzelerinden türetilmiş satıhtan havaya füze sistemleri gibi gelişmeleri de bu denkleme eklediğinizde; Libya’da BAE, Yemen’de İran etkisi ile vekalet savaşları olarak sunulan şeyin en sonunda müşterek savaşa doğru evrildiğini görüyoruz.
Türkiye ise bu süreçte Libya hususunda uluslararası hukuka uygun şekilde yürüttüğü politikalarında ne kadar kararlı olduğunu sergiledi. BAE’nin vitrinde göründüğü Körfez bloğu ve Mısır’ın Libya’daki hedeflerinden kolay kolay vazgeçmesi beklenemez. Bu sebeple ilerleyen süreçteki gelişmelere göre Türkiye bölgedeki varlığını artırma ihtiyacı hissedebilir.
Kaynaklar:
- Jane’s
- Cast.ru
- Milliyet
- Asian Defense
Fatih Mehmet Küçük
Defence Turk
Defence Turk Genel Yayın Yönetmeni. Kocaeli Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı mezunu ve amatör fotoğrafçı. Teknoloji, otomotiv ve uluslararası ilişkiler meraklısı. Savunma sanayii araştırmacısı.