27 Şubat 2020 tarihinde 36 Türk askerinin şehit edilmesi ve çok sayıda askerin yaralanması ile sonuçlanacak alçak bir saldırı meydana geldi. Saldırı Rusya’nın desteğiyle Esed rejimi tarafından (?!) gerçekleştirildi.
27 Şubat’ta akşam saatlerinde bölge ile ilgilenenler başta olmak üzere savunma ve güvenlik çevrelerince infiale yol açan bilgiler gelmeye başladı ve Türkiye derin bir resmi sessizliğe büründü.
Henüz şehit sayısı ile ilgili ilk açıklama gelmeden Ankara’da bir yoğunluk olduğu haberleri kulislerde dolaşmaya başladı. Hükumet yetkilileri, siyasi parti liderleri ve komutanlar heryerden “acil” kodlu toplantı haberleri gelmeye başladı. Gece saatlerinde Hatay Valisi Rahmi Doğan ilk olarak 9 şehit açıklamasını yaptı. Sabaha doğru manzara kötüleşerek şehit sayısı 33’e yükseldi. Tüm bu sürecin sonunda gece geç saatlerde Beştepe Külliyesi’nde devletin zirvesi tarafından gerçekleştirilen güvenlik zirvesi sona erdi ve hiçbir açıklama yapılmadı.
Bu sessizlik olağan dışı bir seyrin işaretçisi olarak algılandı ve derin endişeler ile soru işaretlerini artırdı. Gece saatlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’nın bölgede gerçekleştirdiği operasyonlara yönelik görüntüler servis edildi. Ancak yeni gelişmeler ile ilgili bilgi sunulmadı. Sabah saatlerinde Rus Savaş Gemilerinin İstanbul Boğazından geçişi kamuoyundaki rahatsızlığı önemli ölçüde artırdı.
İlerleyen saatlerde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Hatay’da bizzat komuta karargahına gitmesi ile “işin” rengi değişmeye başladı. Hulusi Akar’ın bizzat “birinciyi vurun” şeklinde hedef gösterdiği görüntüler basına servis edildi.
Bizzat Bakan Akar tarafından ambulanslara dahi saldırıldığı açıklandı. Bu da alenen “savaş suçu” anlamına gelmektedir.
“Türk askeri gündüzü de aydınlatır”
28 Şubat’ta Türk askeri “gündüzü de aydınlatmaya” başladı. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait çok sayıda Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) İdlib ve çevresindeki Rejim hedeflerini vurmaya başladı. SİHA’lar hedefleri vurmaları dışında F-16’lara uzaktan hedef aydınlatması yaparak, savaş uçaklarının güvenli mesafeden hedefleri etkisiz hale getirmesini sağladı. Bölgedeki hava savunma sistemi tehlikesi nedeni ile F-16’ların uzun erimli mühimmatlar kullandığı tahmin ediliyor. TSK, kara ateş destek vasıtaları; maksimum 40 km’ye kadar menzile sahip TR-122 Sakarya ÇNRA, maksimum 120 km’ye kadar menzile sahip TRG-300 Kaplan füzesi (iddia) ve maksimum 40 km’ye kadar menzile sahip T-155 Fırtına obüsü ile uzaktan hedefleri dövmeye devam etti.
Türkiye’ye “hava sahası” kapalı şeklinde deklare edilen bilgilere rağmen TSK gerçekleştirdiği operasyon ile kendi hava sahasını kendisi açmış oldu. Bu hususun gerçekleşmesi için gerekli kabiliyetin olduğunu geçtiğimiz haftalarda yazdığım “Türk Silahlı Kuvvetleri ve Esed Rejimi Uzun Erimli Saldırı ve Savunma Kabiliyeti” yazısında dile getirmiştim. Aynı hususları tekrarlamaya gerek olmamakla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Rejime yönelik gerçekleştirilen ağır bombardıman sürerken, Türkiye tarafından Rejim’e yönelik saldırı gerçekleştiği saatten içinde bulunduğumuz dakikaya kadar olan süreçte yapılan bombardımana yönelik görüntüler basına sızmaya başladı. Şehitlerin acısına üzülen Türk halkı TSK’nın hasmını adeta parçaladığı görüntüler karşısında bir nebze olsun nefes aldı.
Pantsir’den bir parça da bize
Sabah saatlerinde henüz görüntüler açığa çıkmadan önce Bakan Akar tarafından yapılan açıklamada Pantsir-S1 (SA-22) ve Buk M2 serisi (SA-17) hava savunma sistemlerinin vurulduğunu belirtilmişti. Rusya tarafından üretilen bu etkin hava savunma sistemlerinin gerçekten imha olup olmadığı tartışıla dururken (28 Şubat) akşamüstü saatlerinde radarı çalışan bir Pantsir-S1 hava savunma sisteminin imha edildiğini gösteren görüntüler sosyal medyaya yansıdı. Bir İHA tarafından çekilen görüntüler savunma sanayii çevrelerinde gündem oldu.
Pantsir-S1 ve Buk M2
SA-17 Grizzly (Buk): Kub sisteminin halefi; gelişmiş orta menzil HSS. Yarı aktif radar güdümlü. 30 – 35 km civarında menzile sahip. Maksimum 24 km irtifaya kadar etkili oluğu belirtilmektedir. Rejim bu sistemleri 2007 yılında sipariş vermiş 2010-2013 yılları arasında 8 sistem teslim almıştır.
SA-22 Greyhound (Pantsir S1): Suriye’nin yeni sistemlerinden biri. Bir kamyon şasisi üzerinde iki adet çift namlulu 30mm otomatik top ve 12 adet telsiz komut güdümlü füze bulunuyor. Topların azami menzili 4 km civarında; füzenin ise 20 km civarında. Pantsir S1’de 15 metre-15 kilometre irtifadaki, 1.2-20 kilometre mesafedeki hava hedeflerini imha etme kapasitesine sahip 12 adet 57E6E füzesi ve 2 adet 30 mm A38M uçaksavar topu bulunuyor. Rejim bu sistemleri 2006 yılında sipariş vermiş 2008-2013 yılları arasında 36 sistem teslim almıştır.
🔸🇹🇷Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından 🇸🇾Rejime ait 🇷🇺Rus yapımı Pantsir S-1 (Sa-22) hava savunma sistemini imha edildi. Sistemin radarının aktif olduğu görülüyor.
📋 @clashreport pic.twitter.com/V42ka8AwNq— Defence Turk (@Defence_Turk) February 28, 2020
Halihazırda oldukça etkin olan daha önce İsrail tarafından vurulduğunda etkinliği sorgulansa da hala korkulan bir hava savunma sistemi olarak radarı çalışan Pantsir-S1’in imha edildiği ana yönelik görüntülerin bir İHA tarafından çekilmesi büyük şaşkınlık yarattı. Kimi çevrelerce Pantsir-S1 “başarısız” bir sistem olarak nitelendirilse de burada öne çıkan soru şu olmalı: “Pantsir mi kötü? Biz mi iyiyiz? Bu sorunun cevabı çok kolay değil elbette. Rejim’in “çeşitli çevrelerce methiyeler dizilen” hava savunma sistemlerini bulunduğu hava sahasını İHA’lar ile hallaç pamuğuna çeviren TSK’nın bölgede yoğun Elektronik Harp faaliyetleri yürüttüğü tahmin edilen ve en çok öne çıkarılan ihtimaller dahilinde.
TSK birimlerinin koordineli saldırı kabiliyeti
Türkiye Rejime ait hedefleri öylesine yoğun ve kritik hassasiyette vurmuştu ki? Savunma Politikaları Araştırmacısı Arda Mevlütoğlu durumu şu şekilde anlattı:
“Teknik olarak, dün geceden bu yana yayımlanan görüntülere dayanarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok etkili ve koordine bir topçu – hava bombardıman yeteneği geliştirdiği ve kullandığı görülüyor. Açıklanan veriler bir yana, yalnızca görüntülerdeki personel ve malzeme/araç kayıpları bile, düşmana verdirilen kaybın boyutunu gösteriyor. Operasyonel tempo bu şekilde devam ederse düşmanın kayda değer bir muharip kabiliyeti kalmaz. Siyasi / diplomatik manevra alanımızın genişliğine (ya da daha doğrusu darlığına) bağlı olarak, kısa süre içinde düşman üzerinde çok yakıcı bir tempoyu korumamız gerekebilir. Pilotumuzun bileğine, topçumuzun barutuna kuvvet.” (28.09.2020)
Rejim güçleri belli metodoloji ile yönetimi süregelen disiplinli bir ordu olmaktan uzaktadır. Bu yapı Rusya’nın kontrol ettiği bitik bir ordunun İran ve Hizbullah gibi mezhepçi temellerde yetiştirilmiş milis unsurlar ile ayakta tutulmaya çalıştığı bir “güç unsurudur.” Türkiye’nin Rejim’e karşı girişeceği geniş çaplı İdlib veya daha geniş bir bölgedeki temizleme harekatına karşı Rejimin ve hatta destekçisi Rusya’nın bölgede tutunma ihtimali yoktur. Bu askeri ve farazi bir tahminden öte TSK’nın halihazırda yürüttüğü faaliyetler açısından kanıtladığı bir olgudur. Bölgenin yerlisi Türkiye karşısında Rusya ve İran’ın taşıma su ordularının direnme gücü yoktur. Ancak bu bahsettiğimiz “hard power”‘ın siyaset ve diplomasi yönünden desteklenmesi, korunması ve önünün açılması gerekmektedir. İşin en zor kısmı da göreceli olmakla birlikte aslen burasıdır.
SİHA’ların olağanüstü etkinliği
TSK ve Esed Rejiminin Uzun Erimli Saldırı ve Savunma Kabiliyeti ile ilgili yazdığım önceki yazıda İHA’ların bu olası çatışma durumunda Türkye’nin elinde önemli bir koz olduğunu. Karşıda bu seviyede böyle bir kabiliyet olmadığını belirtmiştim. Ancak Hava Savunma Sistemleri gibi hedeflere karşı; özellikle Pantsir örneğinde olduğu gibi bu kadar zorlu görevlerde kullanılması benim ve savunma çevrelerince hiç beklenmeyen bir gelişmeydi. Bu noktada tüm çevrelerce –doğası gereği bizim bilmediğimiz, bilmememiz gereken– ciddi bir Elektronik Harp icra edildiği ihtimali üzerinde durulmaktadır. Dolayısı ile Pantsir’in vuruluş anatomisini çok uzun bir süre öğrenemeyeceğiz gibi.
Türkiye’nin bölgede Elektronik Harp icra edebileceği KORAl, REDET, REDET II, Milkar 3A3 gibi sistemler mevcuttur.
Basına yansıyan görüntülerden yola çıkılacağı üzere Türkiye bölgede çok sayıda uçağı eş zamanlı uçurarak hasım unsurlar üzerinde bir sürek avı icra etmiştir. Hasım unsurlara kaçacak nokta ve saklanacak alan bırakılmamıştır. Sadece hareket halindeki açık hedefler değil; kamufle olmuş, bina içine gizlenmiş araç gereç, tesis ve unsurlarda büyük başarı ile vurulmuştur. Bu özellikle bölgenin sürekli takibi ve istihbari anlamda son derece başarılı bilgi toplama operasyonları icra edildiğini gözler önüne seriyor.
🔸SİHA'larımızın Tandem başlıklı 🇹🇷MAM-L ile Rejime ait T-72 tankını imha anı:
pic.twitter.com/mFaulYZbB5— Defence Turk (@Defence_Turk) February 28, 2020
Kuvvetle muhtemeldir ki TSK, ANKA ve Bayraktar TB-2 gibi S/İHA’larını sadece keşif ve hedef imhası amacı ile kullanmıyor. ANKA-I (SIGINT versiyon) gibi İHA’lar ile bölgede sinyal istihbaratı toplandığı tahmin ediliyor.
ANKA ve TB-2 tarafından kullanılan MAM-L mühimmatının hassasiyet noktasında çok ciddi iş çıkardığı yine görüntülerde kendini kanıtlayan bir gerçek. Tandem başlıklı MAM-L tank gibi zırhlı hedeflere karşı başarılı bir sınav verdi. Yine çeşitli kaynaklarca termobarik başlıklı MAM-L’nin bölgede kullanıldığı iddia edildi.
🔸🇹🇷Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından İdlib'in doğusunda doçka ile birlikte saldırı hazırlığında olan bir grup reijm mensubunun SİHA atışı ile etkisiz hale getirildiği görüntüler.
📋 @clashreport pic.twitter.com/S1Yphnjb1H— Defence Turk (@Defence_Turk) February 28, 2020
Bazı görüntülerde MAM-L harp başlığın etki genişliği açısından yeterli olmadığı fark edildi. Bu husus MAM-L’nin görevini yapmadığı anlamına gelmez. Ancak daha yüksek faydalı yük kapasiteli İHA’lar ile daha büyük mühimmat kullanabilme ihtiyacı olduğunu bizlere hatırlattı.
Sona Doğru
Sonuca yaklaştığımızda her zaman başarılı görev ifa eden Türk topçusu bu harekatta da kendini gösterdi. Hasım hedefleri T-155 Fırtına obüsleri ile başarılı ve hassas bir şekilde imha edilirken TR-122 Sakarya ÇNRA’lar ile hedefler yoğun baskı ateşine maruz kaldı.
Bu noktada özellikle Hava Kuvvetleri insanlı platformları ile İnsansız platformlar ve karadaki topçu birlikleri arasındaki koordinasyon çok büyük bir başarı ve yüksek kabiliyet içerdiğini belirtmek lazım. İnsansız sistemlerin tekil olarak kullanılması birçok ordu tarafından başarılı şekilde icra edilse de; Havada belki de onlarca İHA ve savaş uçağının koordinasyonu ve bu birliklere karadaki topçu birimleri ile atış desteğinin verilmesi her kuvvetin başarabileceği bir koordinasyon değildir.
🔸🇹🇷Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Halep'in güneyinde 🇸🇾Rejime ait kimyasal harp tesisinin imha edildiği görüntüler.
📋 @trthaber pic.twitter.com/THuBICPzg4— Defence Turk (@Defence_Turk) February 28, 2020
Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rejimin kayıplarına yönelik yaptığı açıklama şu şekilde:
Milli Savunma Bakanlığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından verilen sayılar Rejim’e ait kuvvetlerin %5 ila %10 arasında bir kuvvetin imha olduğu yönünde izlenim vermektedir. Türk askerlerine karşı alçakla yapılan son saldırı ve öncesindekiler göze alındığında TSK’nın verdiği karşılık elbette bizler için duygusal anlamda yeterli görülmeyecektir. TSK’nın gerçekleştirdiği kapsamlı karşılığın devam etmesi halinde Rejim ordusunun “toptan imha” seviyesine indirgeneceği görülmektedir. Devam edip etmeyeceği ise Devlet organlarının askeri ve stratejik dengeler husunda gözeteceği müşterek bir dengedir.
Fatih Mehmet Küçük
Defence Turk Genel Yayın Yönetmeni. Kocaeli Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı mezunu ve amatör fotoğrafçı. Teknoloji, otomotiv ve uluslararası ilişkiler meraklısı. Savunma sanayii araştırmacısı.