“Savunma sistemlerine Türk tarihinin derinliklerinden gelen isimler” yazımıza gösterilen gayet yoğun ilgiye büyük bir teşekkürle başlayıp, burada şimdi ikinci yazımıza geçiyoruz. Kaşgarlı’nın şaheserinin bir sözlükten çok öte bir eser olduğunu vurgulamıştık. Bu eserde kendimize dair çok şey bulduğumuz gibi, günümüzde özünü varlığını bilip de adının sanının nereden geldiğini, hatta bazen doğru adlarını dahi bilmediğimiz ve hep benzeş yoluyla tanımladığımız birkaç meseleye de parmak basacağız. Böylece geçenki yazının üslubundan yordamından da anlamış olduğunuz gibi ad ve açıklamalarından ziyade yüce geleneğimizi de anlatmak göstermek niyeti ve arzusundayız. Keyifle okuyacağınızı umuyor, bu adların sahiplerini bulmasını içtenlikle diliyoruz efendim.
Keşik(çi)/kezek(çi)
Sıra, devir; nöbet (tutan asker). Azerbaycan ağzında da keşik olarak geçer: Muhafız (keşikçi). Kaşgarlı’nın andığı kezik sözünden evrilmişe benziyor. Seniŋ kezikiŋ keldi. Senin keziğin/keşiğin (sıran/nöbetin) geldi. Kez (kaç kez söyledim, gibi) sözümüzle ilgilidir. Yine Tarama Sözlüğü’nde hem keşik hem kezik diye girilidir. Mehmet Levent Kaya ustamızın son çalışması/çevirisi Moğolların Gizli Tarihçesi’nde gündeme gelmiştir; biz de öylece haberdar olduk. Kaşgarlı ilgili girdide ‘’dönüşümlü olarak yapılan bir işte sıra’’ diye açıklar. Anlam genişlemesi ile cesaret anlamına da geldiğini belirtir. Bu ışta saŋa kezik kerek. Bu işte sana cesaret (sıra) gerek. Zira kişiye sıra gelince, cesur olmalıdır; yoksa iş başarılamaz. (Cesur olmayı anlatan yürekliğ, koçak gibi başka sözler de vardır; özellikle sonuncu ad yine güzel savunma ürünü adı olur.) Uygur kardeşlerimiz de kezek derler. Yine Kazak, Kırgız, Özbek kardeşlerimiz de kezek, Türkmen kardeşlerimiz gezek, biz Anadolu’da da (halk ağzında) gezek, gezik, kezek diye denir (bkz. Derleme Sözlüğü; Tarama Sözlüğü’nün toplum ağzı sürümü). Kezekleş-/gezekleş-: birbirini izlemek, sıralamak, sıralanmak.
Anadolu’da kimi insanlarımız herkes yerine ”herkeş” derler. kezik ile keşik arasındaki bu ses geçişi, belki s-ş arasında gördüğümüz gibi z-ş arasında da vardır.
Tarama Sözlüğü’nün verdiği bir örneği de analım:
Keşiğe çıktı atlılar yayalar
Ki düşmandan çeriyi saklayalar
(Şehname Tercümesi’nden.)
Urumçi
Vurucu, savaşçı. ur- eyleminden gelir. Günümüzde, çağında önüne ilginç biçimde bir v gelmiş haliyle, vur- deriz. Uygur elimizin ünlü kentinden bilinir. Aynı yapıyı atımcı (Mukaddimetü’l Edeb, Çağatay Türkçe yazması) sözünde görürüz. Son söze benzer biçimde Kaşgarlı atım er sözünü de anar: nişancı, usta okçu/atıcı.
Sokım
Kaşgarlı bu sözü şöyle açıklar: ”Çam kozası şeklinde olup içi oyulan ve üç tarafından delik açılan tahta parçasının adı. Oka takılır ve ıslık gibi ses çıkarır. Buradan Merih (Mars) yıldızına da Bakır Sokım adı verilir.” Dolayısıyla Mete diye bildiğimiz ulu Hun Kağanının buluşu diye tarih kayıtlarının andığı ıslak çalan oka bu özelliği veren ünlü şey, işte bu sokım’dır. Gezeğenin adına da dikkati çekeriz. Kaşgarlı’nın o çağda yıldız demesinin nedeni de klasik biçimiyle ”yulduz” sözünün yul- eylem adının parlamak, ışık vb. olgularla ilgili olmasıdır. Zira dilimizde kandile de yula denir.
Ülker çeriğ
”Savaşta ülker çeriğ adı verilen bir oyun vardır. Bu oyunda askerler bölükler halinde ayrılır. İlk bölük hücum ettikten sonra diğer bölükler sırayla onu takip ederler. Bu hileyi yapan çok nadir yenilir.” Kaşgarlı’nın burada çok kısa, ayrıntısız anlattığı, Devlet-i Aliyye çağına dek erişmiş, sultanlarca kullanılmış ”hilal/turan taktiği” ”kurt kapanı” gibi benzetme yoluyla adlar konulan ünlü Türk savaş yordamıdır. Adı bu.
Tarmak
Pençe demek. tar- eyleminden gelir; dağıtmak gibi bir anlama iyedir. Yırtıcı dirilerin pençeleriyle yaptıkları da avlarını delip deşmek, dağıtmaktır. Tarak dediğimiz söz de bu eylem adı gövdesinden. Yine darı, tarım gibi sözlerimiz de buradan gelir.
Bors(m)uk
Oğuzcada borsuk olduğunu bildiriyor Kaşgarlı. Latince meles adıyla bilinen diri. Günümüzde porsuk deriz.
Udmak (uymak)
Taabii olan, çırak. Günümüzde uy- sözlenen eylemden. Günümüz bilgisine (dil bilgisi, algısı; kullanım) göre bu yapı ilk bakışta uygun görülmese de yapının günümüzde de örnekleri var. Zaten geçmişte de kullanımı yaygın değil. En bilindiği olan yemek sözüdür. Yemek yemek. Udmak da uyan, (aynı) izden giden demektir.
Oraz
Zeban-ı Türkî (17. yüzyıl) sözlüğünde bulduğumuz söz. Erkek aslan demektir. Büyük bir ihtimal Kaşgarlı’nın haykırış anlamında verdiği orı sözüyle aynı kökten geliyor. Or(ı)la-: Bağırıp sesini yükseltmek; feryat etmek.
Ürüŋ kuş
Bu kuş adı yine Kaşgarlı atanın andığı bir ad. Bunu bir girdide örnek vermek için bir örnek söz daha doğrusu ata sözü vesilesiyle anmış olur. Mealen işini iyi kılan boz kuş, daha da sabırlı olan ise ürüŋ kuş yakalar diye bir ata sözünü aktarır bize. Buradaki ürüŋ kuş Ercilasun-Akkoyunlu hocaların ifade ettikleri gibi büyük ihtimal ak sungur, yani ak doğan’dır. Ancak biz bunun genel bir adlandırma değil, kuşun bir tür saygı adı/çağrısı olduğunu düşünüyoruz. Böylesi tür, benzer bir anlayışın olduğunu geçmiş Kafesoğlu hocamız Türk Millî Kültürü adlı değerli çalışmasında anar ve Oğuzların böriyi seslerken kendi adıyla değil, başka adla çağırdıklarını ifade eder. Buradaki durum tam aynı durum olmasa da yine bir saygı işi olsa gerek. Nitekim ürüŋ sözü ak renginin saygı deyimidir. Bu söz ür ile öŋ sözlerinden yani iki sözden bir araya gelen bir sözdür. İlk söz bize üremek’ten tanıdık gelmelidir; ”tohum” demektir. Bugün üretmek dediğimiz de buradan. İkinci söz Farsça renk sözünün Türkçe karşılığıdır. Dilimizde izleyen hecede yuvarlak ünlü olmadığından bu iki söz birleşince ürüŋ olur. Tohum renk, kök renk, ana renk denmiş kısaca. Şunu da anmadan geçmeyelim; büyük eksiklik olur. Bugün elifba (alfabe), alphabet ile anlatılan yazı dizgesine dilimizde ürüŋ baş denir. Değerli bilginimiz dil bilimci ve altayist Mehmet Levent Kaya ustamız, bunun böyle olmasını yazıyı dolayısıyla da yazıyla işlenen bilgiyi bilimi öğrenen/öğrenecek kişinin akarması ile ilgili olduğunu düşünür. Akarmak sözünü anmış iken bunu da açıklayalım. Uygur kardeşlerimiz kültürlenmeye-bilgilenmeye yani bilgi, görgü görenek sahibi olmaya akarmak derler. İşte aynı anlayışın izini bu sözde de görebiliriz. Nitekim baştaki kök söz bildiğimiz ak sözüdür ve günümüzde ilgili sözü biz ağarmak diye çağırırız. Yumuşama olmuştur. Aynı işi büyüklerimizin ”yapacağdı” (yapacak idi) gibi dedikleri sözlerinde de görürüz. İyi görmüş geçirmişlere, bilicilere ak sakal(lı) denmesinin yaşları/ak sakalları yani yaşam tecrübeleri dışında bir nedeni de bu olsa gerek. Zira mecazi yolla ak olan baş, sağ(lı) olan baştır (Oğuz ağzında sağ sözü zeka, hızlı kavrayış, akıl gibi anlamlara da gelir).
Levent Kaya ustamız Çölde Dor adlı çalışmasında ürüŋ baş ve daha nice önemli geleneğimiz ve uygarlığımız ile ilgili konuya değinmektedir. Dileyen alıp okuyabilir.
Kaşgarlı’nın andığı boz kuşu da es geçmeyelim. İkili bunun için de belli ki kazara ak doğan demişler. Bu kuş da emin olmamakla birlikte boz doğanı, belki de ala doğanı anlatıyor olabilir.
Böri
Tüm Türk ağızlarında yırtıcı olan kurdun genel adı. Kaşgarlı, Oğuzların böriye ‘kurt’ dediğini, diğer Türklerin ise kurt sözü ile bildik kurdu (böcek türü) anlattıklarını bildirir. Yine dilimizin en büyük kaynağı, en büyük söz baylığının bulunduğu Turpan el yazmalarında kurt sözü böcek olanın anlamında iken kurta, kurtga gibi sözler de ihtiyar, yaşlı kimse gibi anlamlarla karşılanır. Biz Oğuzlar görece, diğer Türklere bakarak erken bir dönemde Farsça etki alanına girmişizdir. Kaşgarlı da bu durumun ayırdındadır ve bundan örnekleriyle ayrıntılı söz eder. Muhtemelen kurt sözü Farsça kökenli olabilir ve bu yapıya yakın bir söz Fars dilinin bir kolu olan Soğdçada var.
Kaşgarlı’dan:
”Böri. Kurt. Şu ata sözünde de geçer: Böri koşnısın yemes: Kurt komşusunu yemez. Bu ata sözü birine komşusuna saygı göstermesini öğütlemek için kullanılır.”
Kaşgarlı Mahmud tilkü (tilki) girdisinde de tilkü mü toğdı azu böri mü, yani çocuk doğduktan sonra cinsiyeti sormak için kullanılan ”tilki (kız) mi doğdu yoksa börü (erkek) mü” sözünü anar.
Yalnız dolaşan kurt için ise Azerbaycan Türkçesinden bildiğimiz yalkuzak sözü var. Buradaki yalguz (ilgili söz içinde g k oluyor) sözü bildiğimiz ‘yalnız’ ve sözün özgün biçimi de yalıŋuz. Mertol Tulum hocamız 17. yüzyıl Türkçesinin söz varlığını derlemek için 20 artık yıl çalıştığı yukarıda andığımız eserinde de ilgili kaynaklarda saptayıp çalışmasına sözü yalıŋız diye geçirmiş. Bu da günümüzdeki yalnız (yanlız değil) sözünü imler. Muhtemelen yalıŋ yani yalın sözüne semiz, ucuz sözlerinde gördüğümüz ek getirilmiş ve ”yalın olan, başına olan” anlamı verilmiş. İlgili ek örneklerde de görüldüğü gibi, genelde, sıfat yapar; istisnalar da var (bk. oraz giridisi). Sonraki çağlarda geniz n (ŋ) sesinin yitmesi dönüşmesi nedeniyle hem yalguz hem de yalnız gibi biçimlere girmiş görünüyor (edebi/yazılı dil). Toplum ağzında şükür bu ses yine yaşıyor. Alpha kurduna da Kazakçadan bildiğimiz arlan denir. Yine bu da çok güzel ad olur.
Böri sözü bildiğimiz kurt sözünün klasik kullanımı ve günümüz Türk ağızlarında da bu yırtıcı diri için kullanılan sözdür. Yine Bilge Kağan dev gibi anıt Orkun yazıtlarında çerinin böri teğ yani ”kurt gibi” (düşmanın da koyun gibi) olmasından söz ettiğini yeri gelmişken anıp kendisini de yad edelim. Ek olarak günümüz Uygurcada çil böri çakal, böri i(ş)t de kurt iti demektir. Sonuncusuna kardeşlerimiz böriseğ de diyorlar; bu muhtemelen ”böri gibi (olan)” demek olabilir; zira -seğ eki bizim bugün -sı dediğimiz ek gibi bir görüntü veriyor: sarımsı: sarı gibi, sarıya çalar. Yine Kaşgarlı’nın andığı aar böri ise sırtlan anlamına gelip aar sözü (uzun ünlülü, a(a)l renk imi gibi) kestane rengini anlatır. Geçen günlerde, ne mutlu ki, yeni tanıştığımız, Türkiye’de oturan Uygur İlyar adlı kardeşimiz kendilerinin böri/börü’ye böre dediklerini aktardı. Bu da açıkça bir diğer ağız özelliği ve biz bu söylenişi gerçekten çok sevdik. Dileyen böyle de çağırabilir, böyle de ürününü adlandırabilir.
Geçen günlerde değerli bilginimiz Ahmet Taşağıl ustamızın andığı gibi de böri adında bir kağan ortasını (merkez) korumakla görevli bir birliğin varlığından da haberdarız. Buna özellikle Hun alanında ender ve çok değerli bilginlerimizden Tilla Deniz Baykuzu hocamız korığçı (koruyucu) yani muhafız koşun demiştir; olayın mahiyeti de bunu gösteriyor nitekim. Kendisi (A. T.) bunun Türk polis teşkilatının ilk örneği olabileceği, yahut özel kuvvetler türü yapısında bir birlik olduğu yönünde görüş bildirdi.
Yukarıda sıkça anmışken; TRT AVAZ’da Eski Topraklar adlı sunumun önümüzdeki zamanda yayınlanacak yeni bölümü Uygur kardeşlerimiz üzerine olacaktır. Buna naçizane dikkatleri çekmek isteriz. Diğer bölümlerde de örneğin Kazanlı kardeşlerimiz, Kazak, Kırgız, Özbek kardeşlerimiz, büyüklerimiz ile yapılan sunum, konuşmalar, hasbihaller söz konusu; geçmişte verilen mücadeleler ve Türkiye’ye nasıl göç geldiklerini, bu göç sırasında yaşanan acılar kayıplar ve daha nice konulara değinilmekte; Türkiye’mizdeki Türkistan anlatılmaktadır. İzlemenizi naçizane tavsiye ederiz efendim. Son sözü ulu önder, ulu Türk Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın sözüyle edip, kapanışı kılalım:
”Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk Birliği’ne inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliği’yle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır.
Türk’ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek. ”
İşte bu büyük güneş de, hiç kuşkusuz Türkiye üzerinden doğup sıcaklığı ışınları dört bucağa yayılacak, aramızda asırlık çınarları diriltecektir, efendim.
Sevgiyle esenle kalın.
Caner ÇETİN
Yazarın önceki yazısı için tıklayın.
Defence Turk Kurucu Ortağı, makine mühendisliği öğrencisi, savunma ve ulusal güvenlik konularıyla yakından ilgileniyor. Amatör olarak video editlemeyi ve fotoğraf çekmeyi seviyor.